Objektif ve demokratik düşünce biçimine sahip olanlarla paylaşmak istediğim (paylaşabileceğim) bu günkü yazıma başlıyorum. Objektif olmayanlar da mı var diye sorarsanız; söyleyeyim:
Şeksiz şüphesiz her durumda ve her halükarda taraftar olduğu için, düşüncesinde sabit olanlardan, nesnel olmasını beklemek adeta imkansız olmuş bir ortamda yaşıyoruz. Ayrıca; her kendini gerçekleştirmek isteyen insanın, erdemli insanın, doğal davranışıdır nesnellik. Bir özel hoşgörü, anlayış ya da lütuf değil. İktidar partisine yanlı olanlar, gerçekten samimi olarak her şeyin yolunda olduğunu söyleyebiliyorlar mı? Geleceğe umutla bakabiliyorlar mı? Çocukları için mutlu ve umutlular mı? Her gün biraz daha fakirleşirken bunu söyleyemeyecekleri aşikar da, dile getiremezler. Onların da suçu yok. Korkuyla yaşıyorlar. Bu hafta, geçen haftaki gibi şiirsel yazıma eşdeğer bir konu seçemedim. Sen siyaset değil de her zaman kültür sanat yazsan diyenlerden özür diliyorum. Haklısınız haklı olmasına da; sorumluluğumuz, duyarlığımız, emanet olgusuna olan bilincimiz, güven duygumuzun teminatı olmadan hepsi lüks kaçıyor.
Özgür olmak, cesur olmakla alakalı kanımca; ne dersiniz? Cesur olmak da, özgür olmakla… Kırkiki yaşımdayım. Çocukluğumdan beri bir çok anı biriktirdim. Kimi zaman da anı çağırıp sentezlere ulaşabiliyorum. Çok defa zor zamanlar yaşadı bu ülke. Ama insanlar oy verdiği bir hükümetin yanlışlarını da çekinmeden, korkmadan söyleyebilecek kadar cesur ve dürüstlerdi. Ülke bekası, neslin geleceği söz konusu olduğunda, düşündüklerini söyleyebilecek kadar erdemlilerdi. İşlerine hakim, ehliyet sahibi (ehil), liyakatli kişiler uygun yerlerde görevlendirilir, aksi olmazsa karşı çıkılırdı. Kadrolaşma durumu her zaman olurdu. Bunu hep duyardık. Ama sokaktaki sıradan bir insan gibi, gözlerinizin içine, soru soran gözlerle bakan, işiyle alakalı gerekli mevzuata hakim olmayan zavallı memurlara bu denli rastladığımı hiç hatırlamıyorum. Bazen işim resmi bir daireye düşmesin diye dua ediyorum. Kemal Sunal’ın “Davalı” filmindeki gibi bir çeşit fobi oldu bende. Başıma gelecekleri, karşılaşacaklarımı, konuştuğumu doğru taraftan anlayacak kişilerle karşılaşamayacağımı önceden biliyorum çünkü. Ben bir kimsenin, bir gurubun taraftarı değilim. Kimsenin adamı olmadım. Herhangi bir siyasi parti yanlısı, destekçisi, buna bağlı olarak menfaatçisi değilim. Düşüncelerimi özgürce diyebilmem bu yüzdendir belki de. Eğer bir yan tutmam gerekirse; hakkaniyetin, erdemin,halkımın, ülkemin, eğitimin, gençliğin ve geleceğin yanlısıyım. Hoşçakalın.
Şeksiz şüphesiz her durumda ve her halükarda taraftar olduğu için, düşüncesinde sabit olanlardan, nesnel olmasını beklemek adeta imkansız olmuş bir ortamda yaşıyoruz. Ayrıca; her kendini gerçekleştirmek isteyen insanın, erdemli insanın, doğal davranışıdır nesnellik. Bir özel hoşgörü, anlayış ya da lütuf değil. İktidar partisine yanlı olanlar, gerçekten samimi olarak her şeyin yolunda olduğunu söyleyebiliyorlar mı? Geleceğe umutla bakabiliyorlar mı? Çocukları için mutlu ve umutlular mı? Her gün biraz daha fakirleşirken bunu söyleyemeyecekleri aşikar da, dile getiremezler. Onların da suçu yok. Korkuyla yaşıyorlar. Bu hafta, geçen haftaki gibi şiirsel yazıma eşdeğer bir konu seçemedim. Sen siyaset değil de her zaman kültür sanat yazsan diyenlerden özür diliyorum. Haklısınız haklı olmasına da; sorumluluğumuz, duyarlığımız, emanet olgusuna olan bilincimiz, güven duygumuzun teminatı olmadan hepsi lüks kaçıyor.
Özgür olmak, cesur olmakla alakalı kanımca; ne dersiniz? Cesur olmak da, özgür olmakla… Kırkiki yaşımdayım. Çocukluğumdan beri bir çok anı biriktirdim. Kimi zaman da anı çağırıp sentezlere ulaşabiliyorum. Çok defa zor zamanlar yaşadı bu ülke. Ama insanlar oy verdiği bir hükümetin yanlışlarını da çekinmeden, korkmadan söyleyebilecek kadar cesur ve dürüstlerdi. Ülke bekası, neslin geleceği söz konusu olduğunda, düşündüklerini söyleyebilecek kadar erdemlilerdi. İşlerine hakim, ehliyet sahibi (ehil), liyakatli kişiler uygun yerlerde görevlendirilir, aksi olmazsa karşı çıkılırdı. Kadrolaşma durumu her zaman olurdu. Bunu hep duyardık. Ama sokaktaki sıradan bir insan gibi, gözlerinizin içine, soru soran gözlerle bakan, işiyle alakalı gerekli mevzuata hakim olmayan zavallı memurlara bu denli rastladığımı hiç hatırlamıyorum. Bazen işim resmi bir daireye düşmesin diye dua ediyorum. Kemal Sunal’ın “Davalı” filmindeki gibi bir çeşit fobi oldu bende. Başıma gelecekleri, karşılaşacaklarımı, konuştuğumu doğru taraftan anlayacak kişilerle karşılaşamayacağımı önceden biliyorum çünkü. Ben bir kimsenin, bir gurubun taraftarı değilim. Kimsenin adamı olmadım. Herhangi bir siyasi parti yanlısı, destekçisi, buna bağlı olarak menfaatçisi değilim. Düşüncelerimi özgürce diyebilmem bu yüzdendir belki de. Eğer bir yan tutmam gerekirse; hakkaniyetin, erdemin,halkımın, ülkemin, eğitimin, gençliğin ve geleceğin yanlısıyım. Hoşçakalın.