Yer-Su terimi ve inancı, ağaç, ateş, su, toprak, kaya ve dağların da geleneksel Türk dini içerisinde kutsal bir anlam ve öneme sahip olduklarını ifade etmektedir. Orhun Kitabeleri’nde “mavi gök” ile “yağız yer” iki ana kozmik alan oluşturmakta ve onlar birbirlerini tamamlamaktadırlar. Göğün kutsallığı yanı sıra yerin de kutsallığı inancı gelişmiştir. Kutsal yerler, ormanlar ve dağlar inancı gelişmiştir. Bu bölgelerde avlanılmaz, ağaç kesilmez kutsallığı bozacak hiçbir faaliyete girilmezdi. Ayinlerin yapılması için en uygun yerler buralardı. En kutsal olarak bilinen yerler, Orhun nehri ve Ötüken Ormanlarıdır.
Yer evrenin oluşumunda Gök ile birlikte zikredilir, beraber yaratıldığına inanılır. Kitabelerde bu düşüncenin izleri oldukça kayda geçmiştir. “Üstte mavi gök altta yağız yer yarılmadıkça” ifadesi en bilindik sözdür.
Bilge Kağan’a ait olan bu sözde de olduğu gibi yerin ve göğün birbirinin tamamlayıcısı birbirinin eşi olduğu inancı vardır. Gökte, Gök Tanrı ve mahiyeti varken yerde de onun kutsalları vardır. Tanrısal mekanlar, ormanlar, dağlar, insanlar, hayvanlar onun yarattığı ve insanların somut olarak birebir algıladıkları kutsal varlıklar vardır. Kutsanmış nehirler, arındırıcı ateş, ataların mezarları hepsi yer alemindedir. Bütün bunlarla birlikte yer kutsaldır ama asla gökle, Gök Tanrıyla kıyaslanmaz, göğün kutsallığı her zaman en üst mertebededir. Yer tamamıyla Tanrının emrindedir.
Su ise Türklerde saflığın timsalidir. Yağmur olarak gökten inmesi bakımından göğe bağlıdır, kutsaldır. Doğadaki büyük elementlerden biri, insan hayatı için hayatidir bu bakımdan önemli görülür. Hayatın sürmesi için su önemlidir bu nedenle Türkler için nehirler, akarsular kutsaldır. Göçebe yaşamın vaz geçilmezi geniş otlaklarla birlikte sudur da. Türkler hayatları için büyük öneme sahip suyun da bir ruhu olduğuna inanıyorlardı. Bazı boylar için nehirler canlı varlıklar olarak bilinmekteydi, onları kirletmemeye ve rahatsız etmemeye dikkat ederlerdi. Su ateşi söndürdüğü için ateşin karşıtı ama bir o kadarda tamamlayıcısı kabul ediliyordu.
Su kutsal olarak görüldüğünden ötürü diğer kutsallar gibi önemli saygı gösterilerine mazhar olmuştur. Bunun en bilindik örneklerinden biri İbn Fadlan, Oğuzlar için der ki: “büyük ve küçük abdestten sonra temizlenmiyorlar, cinsel temastan veya başka herhangi bir biçimde kirlendikten sonra yıkanmıyorlar. Suyla herhangi bir şekilde temas etmiyorlar” şeklinde aktarmıştır. İbn Fadlan’ın aktardığı gibi suya karşı bir özel durum sergilendiğini anlaşılıyor.
Bu insanlar tembellikten veya kirli olmayı çok sevdiklerinden mi suya bulaşmaktan kaçınmışlardır? Tabii ki hayır, kutsal suyu kirletmekten kaçınmışlar, kendi kirleriyle suyu kirletip rahatsız etmekten korkmuşlardır. Çünkü su da onlar gibi canlı ve hayat kaynağı sunan bir varlıktır. Bu anlayış doğal olarak ona karşı farklı bir tutumda olmalarına neden oldu. Suyu kendileri gibi gördüler, kendilerini rahatsız edecek olanın onu da rahatsız edebileceğini düşündüler. Mümkün oldukça az suyu kirletme gayretine girdiler bu sebeple. Türklerin buna benzer uygulamalarına birçok seyyah ve alim şahit olmuş, eserlerinde bu konuya temas etmişler. Tabiat kültlerinin genel anlamda ifadesi için “yer-su” terimi kullanılır. Vatan kültürüne evrilmiş bir sürecin kaynağı olarak da görebiliriz. Özellikle büyük imparatorluklar döneminde böyle bir gelişim yaşanmıştır. Orhun yazıtlarında yer-su hakkında oldukça fazla bahsedilmektedir. Ayrıca vatanın korunmasıyla ilgili bir ifadeye yer veren Tonyukuk Yazıtında Tanrı Umay ve Yer-su ruhlarının yardımıyla gafil avlanarak bastırıldı. Türk boylarının ortak inancı olan Ağaç, Kaya, Dağ ve Su Kültlerinin Türk Yazıtlarında Yer-Sub adı altında toplanmış olduğu görülür.
(Kaynak: Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi)
YAZARLAR
Yayınlanma: 23 Aralık 2022 - 09:00
ESKİ TÜRK KÜLTÜRÜNDE YER-SU İNANCI
Yer-Su terimi ve inancı, ağaç, ateş, su, toprak, kaya ve dağların da geleneksel Türk dini içerisinde kutsal bir anlam ve öneme sahip olduklarını ifade etmektedir
YAZARLAR
23 Aralık 2022 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir