Et tüketimi modern yaşamın, beslenme prensiplerinin yaygın ve kabul gören şekli. Kolay hazırlanabilir olması, uzun süre tok tutması, lezzetli olması tercihleri etkiliyor. Tabi ki son yıllarda gelişen diyet akımları da bu tüketimi pekiştiriyor.
İnsanlarda bu kadar yoğun et tüketimi ise 4-4,5 milyon yıl kadar önce başladı. Atalarımızın yüksek oranlarda et tüketim nedeni, hayvan etinin lezzetli olması değil, değişen çevre şartlarının getirdiği bir zorunluluk olmasıydı.
Günümüze gelindiğinde düşündürücü olan bir faktör hayvan hakları karşımıza çıkıyor. Milyarlarca insanı et ile beslemesi, on milyarlarca hayvanın öldürülmesini gerektirirken; yüksek et tüketiminin çevreye de büyük bir etkisi var. Artan dünya nüfusu ile birlikte et tüketimi dünya kaynakları için korkutucu bir hale gelmeye başladı. Büyük baş hayvanların saldığı metan ve karbondioksit gazları, küresel ısınmaya olumsuz yönde katkı sağlıyor.
100 gram protein üretmek için yılda 185m2 alan kullanıyoruz. Dünya üzerinde kullanılabilir arazilerin %20'sinden fazlasını, tatlı su kaynaklarının %20'den fazlasını kullandığımız belirtiliyor. Tıp dergisi Lancet dünyadaki et ve şeker tüketiminin %50 oranında düşmesi gerekliliğinden söz ediyor. Her diyetin kendince avantajları ve dezavantajları var ve hayvan tüketiminden tamamen kurtulmak mümkün olmamak ile birlikte, tüketimin organik olanları tüketmek ve tüketim sıklığı ve miktarını azaltmak yönünde olması olumlu katkı sağlar. Yaşamsal düzeyde önemli bir besin maddesi olmasına karşın beyaz et ve balığın, büyükbaş kırmızı ete tercih edilmesi ya da daha az sıklıkta sınırlı ölçülerde tüketilmesine öngörülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü geçtiğimiz haftalarda kırmızı et ve işlenmiş et tüketimi ile kanser riskine dair bir rapor yayımladı. Kırmızı ette kanser riskini arttıranın ise protein, hem demir gibi birçok bileşenden oluşması ve pişirme ve işlem görme süreci nedeniyle bazı kötü kimyasallar oluşması. Ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok ülkede et tüketimi miktarı, insanların ihtiyaç duyduğu miktarın çok çok üzerinde. Çok fazla et tüketimi sağlık sorunlarını da beraberinde getirebiliyor.
Günümüze gelindiğinde düşündürücü olan bir faktör hayvan hakları karşımıza çıkıyor. Milyarlarca insanı et ile beslemesi, on milyarlarca hayvanın öldürülmesini gerektirirken; yüksek et tüketiminin çevreye de büyük bir etkisi var. Artan dünya nüfusu ile birlikte et tüketimi dünya kaynakları için korkutucu bir hale gelmeye başladı. Büyük baş hayvanların saldığı metan ve karbondioksit gazları, küresel ısınmaya olumsuz yönde katkı sağlıyor.
100 gram protein üretmek için yılda 185m2 alan kullanıyoruz. Dünya üzerinde kullanılabilir arazilerin %20'sinden fazlasını, tatlı su kaynaklarının %20'den fazlasını kullandığımız belirtiliyor. Tıp dergisi Lancet dünyadaki et ve şeker tüketiminin %50 oranında düşmesi gerekliliğinden söz ediyor. Her diyetin kendince avantajları ve dezavantajları var ve hayvan tüketiminden tamamen kurtulmak mümkün olmamak ile birlikte, tüketimin organik olanları tüketmek ve tüketim sıklığı ve miktarını azaltmak yönünde olması olumlu katkı sağlar. Yaşamsal düzeyde önemli bir besin maddesi olmasına karşın beyaz et ve balığın, büyükbaş kırmızı ete tercih edilmesi ya da daha az sıklıkta sınırlı ölçülerde tüketilmesine öngörülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü geçtiğimiz haftalarda kırmızı et ve işlenmiş et tüketimi ile kanser riskine dair bir rapor yayımladı. Kırmızı ette kanser riskini arttıranın ise protein, hem demir gibi birçok bileşenden oluşması ve pişirme ve işlem görme süreci nedeniyle bazı kötü kimyasallar oluşması. Ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok ülkede et tüketimi miktarı, insanların ihtiyaç duyduğu miktarın çok çok üzerinde. Çok fazla et tüketimi sağlık sorunlarını da beraberinde getirebiliyor.