Bu ay erkenden eylül kokusu geldi. Serinlik, hafif bir yağmur, erken saatte okul sesleri eylül kokar. Panayırdan alınan ucuz okul kıyafetleri, yorulmak istemediğinden tavizsiz durmak zorunda olduğunu düşünen, aynı haki kıyafetlerini giymiş öğretmenler hep eylül kokar.
Henüz temel ihtiyaçlarını halledememiş toplumdan temel ihtiyaçlar dışında bazı duyarlılıklar beklemek zulüm olurdu. Eksiklerden beslenmek için yapılan hasta ziyaretleri, haftalardır kapalı olan esnaf komşusu için yapılan menfi çıkarımlar, çıkarcılık odaklı ateşli tartışmalar yerini bir gün olsun sevgi ve hoş görü dolu ilişkilere bırakır belki. Kim bilir? Bu sadece Kibariye’nin şarkısı belki. (Ufkumda batan güneş ne zaman doğacak) kim bilir...
Bu gibi şeyler insanı sorgulamalara hatta arketip sebepler aramaya itiyor. Kaderci, mazeret yaratan, üretim kabızı toplumlarda hep benzer bir şeyler var. İnsanın kader dediği şeyi kendi semiyosferinin oluşturduğu gayet açık. Bu da hali hazırda normal olmayan bir şeyi normalmiş gibi algılamaya yol açıyor. Son zamanlarda popüler bilim yapanların arasına psikologlar, eğitimciler ve toplum bilimciler de katıldı. Sosyal medyada yüzlerce “popular science” videosu görmek mümkün. Bir çoğu eğitici, öğretici ve okullarda verilenin, zorunlu müfredatın aksine çekici ve eğlenceli. Her neyse. O videolardan birinde bir psikolog yaptığı alıntıyla şöyle diyordu: “Duygularına dikkat et. Düşüncelerine dönüşür. Düşüncelerine dikkat et. Davranışlarına dönüşür. Davranışlarına dikkat et karakterine... Karakterine dikkat et kaderine dönüşür”... Ya işte böyle... Sonra da makus talihimize küfürler, isyanlar yağdırırız. Durmadan yönetimden, kötü gidişattan, pahalılıktan, eşitsizlikten, kadrolaşmadan vs. yakınıp dururuz. Görüldüğü gibi hepsi de bizim duygu ve algımızla alakalı.
Kimi zaman bir yağmur yağar modern dünyanın tüm ışıklarını kaldırımlarda ve suda renkli karnavallara dönüştürür. Erken saatlerde hava tüm saatlerden farklı kokar. Biz ne duyar ne düşünürüz bilinmez ama tam da o anda kader dediğimizin eşiğinde durmuş yavru bir serçe gibi sağa sola bakıyoruzdur.
Daha eylül gelmeden kokusu ve ayak sesleri geldi. Yalnız ama yaratıcı, yokluklarla dolu ama eğlenceli, engellerle dolu ama çözümler bulucu kırık dökük çocukluğumu hatırladım. Ve daha burada kelimelerimin kifayetsiz kaldığı bir çok şeyi... Yaz ayının bu son düzlüğüne gelmişken terlemeye, strese aldırmadan hakkını versek iyi olur. Gidilecek lüks tatillerden, gezilerden, pahalı otel havuzlarından söz etmiyorum. Dediğim şey sadece bu mevsimde olan, bir sonrakinin en az bir yıl sonra geleceği şeyler. Tabi sağlığımız vefa ederse. Güzelliklere kayıtsız kalmayıp hakkını verebilmek dileğiyle. Hoşça kalın.
Henüz temel ihtiyaçlarını halledememiş toplumdan temel ihtiyaçlar dışında bazı duyarlılıklar beklemek zulüm olurdu. Eksiklerden beslenmek için yapılan hasta ziyaretleri, haftalardır kapalı olan esnaf komşusu için yapılan menfi çıkarımlar, çıkarcılık odaklı ateşli tartışmalar yerini bir gün olsun sevgi ve hoş görü dolu ilişkilere bırakır belki. Kim bilir? Bu sadece Kibariye’nin şarkısı belki. (Ufkumda batan güneş ne zaman doğacak) kim bilir...
Bu gibi şeyler insanı sorgulamalara hatta arketip sebepler aramaya itiyor. Kaderci, mazeret yaratan, üretim kabızı toplumlarda hep benzer bir şeyler var. İnsanın kader dediği şeyi kendi semiyosferinin oluşturduğu gayet açık. Bu da hali hazırda normal olmayan bir şeyi normalmiş gibi algılamaya yol açıyor. Son zamanlarda popüler bilim yapanların arasına psikologlar, eğitimciler ve toplum bilimciler de katıldı. Sosyal medyada yüzlerce “popular science” videosu görmek mümkün. Bir çoğu eğitici, öğretici ve okullarda verilenin, zorunlu müfredatın aksine çekici ve eğlenceli. Her neyse. O videolardan birinde bir psikolog yaptığı alıntıyla şöyle diyordu: “Duygularına dikkat et. Düşüncelerine dönüşür. Düşüncelerine dikkat et. Davranışlarına dönüşür. Davranışlarına dikkat et karakterine... Karakterine dikkat et kaderine dönüşür”... Ya işte böyle... Sonra da makus talihimize küfürler, isyanlar yağdırırız. Durmadan yönetimden, kötü gidişattan, pahalılıktan, eşitsizlikten, kadrolaşmadan vs. yakınıp dururuz. Görüldüğü gibi hepsi de bizim duygu ve algımızla alakalı.
Kimi zaman bir yağmur yağar modern dünyanın tüm ışıklarını kaldırımlarda ve suda renkli karnavallara dönüştürür. Erken saatlerde hava tüm saatlerden farklı kokar. Biz ne duyar ne düşünürüz bilinmez ama tam da o anda kader dediğimizin eşiğinde durmuş yavru bir serçe gibi sağa sola bakıyoruzdur.
Daha eylül gelmeden kokusu ve ayak sesleri geldi. Yalnız ama yaratıcı, yokluklarla dolu ama eğlenceli, engellerle dolu ama çözümler bulucu kırık dökük çocukluğumu hatırladım. Ve daha burada kelimelerimin kifayetsiz kaldığı bir çok şeyi... Yaz ayının bu son düzlüğüne gelmişken terlemeye, strese aldırmadan hakkını versek iyi olur. Gidilecek lüks tatillerden, gezilerden, pahalı otel havuzlarından söz etmiyorum. Dediğim şey sadece bu mevsimde olan, bir sonrakinin en az bir yıl sonra geleceği şeyler. Tabi sağlığımız vefa ederse. Güzelliklere kayıtsız kalmayıp hakkını verebilmek dileğiyle. Hoşça kalın.