Henüz on iki yaşımdaydım ilk amatör küme maçına çıktığımda. O yıllarda minikler, junionlar ve gençler ligi vardı yaş sınıflarına göre. Yine o zamanlar tüm dünyada forma numaraları birden on bire kadardı. Oynadığınız bölgeye göre forma numarası giyerdiniz. Yani ilk on bire girme lakırdısı buradan gelmekte. On bir kişiden biri olmak değil, ilk on bire girmek. Beş kişide yedek olurdu her maçta. Bunun tabiri de ilk on altıya girmekti. Ben o Pazar günü on dört numaralı formayı giymiştim. Yedektim yani. İlk kez bir federal takımın kadrosunda yer alıyordum ve çok heyecanlıydım. Lacivert mavi renklerimizle çıkmıştık sahaya. Havai mavi uzun kollu formalarımızın omuzları lacivertti ve numaralar da beyaz. Oyunun ikinci yarısında dahil oldum sahaya. Sol bek olarak girmiştim sahaya. Rakibimiz Topkapı’nın önemli bir sağ açığı vardı ve durduramıyorduk. Allah’tan santrafları iyi değildi de o sağ açığın yaptığı ortalar gol değerini bulmuyordu. Ben sahaya sol bek olarak girince o sağ açık ile karşı karşıya kaldım ve ilk pozisyon diğer kanattan gelmişti; kaleye yerden paralel atılan bir top bizim kaleci Hamdi’yi aşmıştı ve biz o fırtına sağ açıkla beraber direk dibine doğru koşmaktaydık omuz omuza. Topa sadece dokunmak gol olmasını sağlayacaktı sağ açık için ama beraberdik ve ilk hamle yapan kazanacaktı. Hamdi’ni elleri arasından seken top buluşmamız için yol alırken bir taraftan da omuz omuza koştuğum rakibimin formama yapıştığını hissettim. O fırtına sağ açık bana ayak uyduramamış ve formamı çekmeye başlamıştı. Oysa ki bunun tersi olmasına alışkındık. Hamdi topu kaçırınca elleri arasından hiç tereddüt etmeden Vefa Stadının jilet keskinliğinde ki toprak zeminine sağ ayağımı öne atarak yattım uzunca. Bir taraftan Hamdi ile göz gözeydik. Topu elinden kaçırmanın verdiği korku, endişe, üzüntü ve çaresizlik içinde bana bakmaktaydı son bir ümitle. O fırtına sağ açık beni çekerken formamdan bir anda kendini yerde buldu yaptığım hamle ile. Topa sağ bacağımın üst baldırı ile müdahale ettiğimde bir taraftan da top sol dizime çarpmış ve kornere çıkmıştı. Duyduğum sadece hakemin çalan tiz düdüğüydü. Penaltı. Bacaklarım ve kalçam sert kum zeminde oluşan kesiklerden kan revan içinde yerden kalkarken hakem amcaya itiraza hazırlanıyordum ki birden dünyanın kızardığını da hissettim. Bir de kırmızı kart yemiştim.
O gün öğrendim bu dünyanın yalan olduğunu. Bir karar verenin yanlışlığına her doğrunun kurban gidebildiğini ilk kez o gün anladım. Yani artık şaşırmıyorum. Şimdi bakıyorum sanal ortamda türlü çeşitli paylaşımlarla elektrik faturaları sergileniyor. Sergilense ne olur? Güneydoğu’da, Doğu’da alamadıkları elektrik paralarını biz batılılardan tahsil ediyorlarmış. Saat okuma parası olarak bir dünya ücret faturaya ekleniyormuş. Gülüp geçiyorum. Komik geliyor bana hak arama adı altında yapılan sahte paylaşımlar. Hakkını aramak böyle şuursuzca yapılmaz. Bu şekilde kabullenilmez. O elektrik faturaları daha da artarak gelecektik önümüzde ki aylarda önümüze. Kuşkunuz olmasın.
Ben ne mi yaptım o gün sahada? Çok da bir şey yaptığım söylenemez aslında. Solcuyum ya, eylemciyim işte. Hani hatırlayanlarınız vardır, eskiden hakemler tek tip kıyafet giyerlerdi. Siyah forma, siyah şort, siyah konç ve beyaz yakalık. İşte ben o kırmızı kart sonrası dizimdeki kanı elime bulayıp hakemin beyaz yakalığına sürmüştüm oyundan çıkarken. Öyle uzun bir ceza sürecine girmiştim ki, ancak genç takımlar düzeyine geldiğimde tekrar resmi bir maça çıkabilmiştim. Ama bu gün mutluyum ve hiç pişman değilim. Bilmem anlatabildim mi?
O gün öğrendim bu dünyanın yalan olduğunu. Bir karar verenin yanlışlığına her doğrunun kurban gidebildiğini ilk kez o gün anladım. Yani artık şaşırmıyorum. Şimdi bakıyorum sanal ortamda türlü çeşitli paylaşımlarla elektrik faturaları sergileniyor. Sergilense ne olur? Güneydoğu’da, Doğu’da alamadıkları elektrik paralarını biz batılılardan tahsil ediyorlarmış. Saat okuma parası olarak bir dünya ücret faturaya ekleniyormuş. Gülüp geçiyorum. Komik geliyor bana hak arama adı altında yapılan sahte paylaşımlar. Hakkını aramak böyle şuursuzca yapılmaz. Bu şekilde kabullenilmez. O elektrik faturaları daha da artarak gelecektik önümüzde ki aylarda önümüze. Kuşkunuz olmasın.
Ben ne mi yaptım o gün sahada? Çok da bir şey yaptığım söylenemez aslında. Solcuyum ya, eylemciyim işte. Hani hatırlayanlarınız vardır, eskiden hakemler tek tip kıyafet giyerlerdi. Siyah forma, siyah şort, siyah konç ve beyaz yakalık. İşte ben o kırmızı kart sonrası dizimdeki kanı elime bulayıp hakemin beyaz yakalığına sürmüştüm oyundan çıkarken. Öyle uzun bir ceza sürecine girmiştim ki, ancak genç takımlar düzeyine geldiğimde tekrar resmi bir maça çıkabilmiştim. Ama bu gün mutluyum ve hiç pişman değilim. Bilmem anlatabildim mi?