Gaz bulundu!..

Bir hafta önce Karadeniz’de Türkiye’nin kaderini değiştirecek doğalgaz bulunduğu açıklandı. Özellikle enerjide dışa bağımlı olduğumuz düşünülürse bu çok güzel bir gelişme. Ama bu gazı kullanabilmek için 3 yıl çıkarılmasını bekleyeceğiz. Türkiye’de 3 yılda çok şeyler değişir. Bundan önceki yıllarda olduğu gibi, orada, burada, yok petrol bulundu yok doğalgaz bulundu açıklamalarının unutulup gittiği gibi bu doğalgaz müjdesi de unutulup gider.
SEL!..
Tam da bu doğalgaz bulunmasının sevinci yaşanırken, ekonomi, geçim sıkıntısı, korona vakaları unutulmuş gündem tamamen değişmişken, Giresun’da sel felaketi meydana geldi. Bir siyasetçi sel felaketini, “Toprak suya doydu, ondan böyle oldu” diye açıkladı. Bir çoban bile bu sel felaketinin neden olduğunu çok iyi bilir. Keşke önce, danışmanınızdan çok daha bilge o çobana bir sorsaydınız. Geçmişte hemen hemen bütün şehirler derelere, çaylara ve nehirlere yakın yerlerde kurulmuşlardır. Hayatı devam ettirmek için birincil ihtiyaç sudur. Ama o şehirlerin yerleşimi dere yataklarından belirli bir mesafe uzaklıktadır. Sen dere yataklarının etrafını, hatta derelerin hemen kenarlarını imara açarsan ve yolları sokakları beton ile kaplarsan sel olması ve her şeyi yıkıp geçmesi çok normaldir. Bunu bilmek için illaki mühendis olmaya gerek yok. Şehirlerde de bütün sokakların asfaltlanması çok doğru değildir. Taş döşenmesi daha mantıklıdır. Yağmur yağdığında suyun bir bölümünü toprak emer. Ormanları kesersen, dere yataklarını imara açarsan, kentleşmeyi stratejik plan doğrultusunda değil, siyasi anlayışla yaparsan bu durumlara katlanacaksın.
DİYANET!..
Diyanet işleri başkanı Giresun’a giderek sözde incelemelerde bulundu. Bu güne kadar onca olay oldu, depremler oldu, yangınlar oldu, kılı bile kıpırdamayan diyanet işleri başkanı sel felaketi yaşanan bölgeye gidiyor, bu da kafaları karıştıran başka konulardan birisi. Herhalde ‘sel felaketini yaşamak fıtratınızda var’ demek için gitmiştir.
EUNOMİA!..
Gündem değiştirme yarışı devam ederler, bir anda gözler biraz unutulan Doğu Akdeniz'deki gelişmelere çevrildi. Kıbrıs, Yunanistan, İtalya ve Fransa'nın üç günlük deniz tatbikatı başladı. Kafam tatbikatın adına takıldı. Tatbikatın adına ‘Eunomia' demişler. Eunomia adı Yunan Mitolojisi'nde Themis ve Zeus'un çocuğu hukuk ve düzeni temsil eden tanrıçadan geliyor. Tabi bu da tesadüf değil, bir mesaj verilmek istendiği apaçık ortada. Gelişmeler nasıl olacak merakla bekleyip göreceğiz.
İMPARATORLUK!..
Antonio Negri ve Michael Hardt'ın ortaklaşa kaleme aldıkları imparatorluk adında bir kitap var. Türkiye’de 2001 yılında Türkçeye çevrilerek piyasaya sürüldü. Bu kitap imparatorlukların nasıl korunduğu, sömürü düzeni, çokluk gibi kavramlar irdeleniyor. İmparatorluk sürekliliğini sağmak için kendi düşmanlarını yaratmak zorundadır. Halklar kendilerini çok da huzur ve güven içinde hissetmemelidir. O zaman idare etmek güçleşir. Önümüzdeki haftalarda bu kitap hakkında daha çok ayrıntılı bilgiler aktaracağım. Çok ilginç bir kitaptır.
30 AĞUSTOS!..
Sahiller yerli tatilcilerle dolup taşıyor, düğünlerde göbek atma yarışmaları düzenleniyor, pazarlar eski günlerini aratmıyor, kordonlarda iğne atsan yere düşmüyor, asker uğurlamaları engellenemiyor, hayır cemiyetleri yapılmaya devam ederken korona virüsü sanki uyuşturuluyor ve hiç kimseye bulaşmıyor. Söz konusu 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları olunca pandemi tedbirleri kapsamında kısıtlamalar getiriliyor. Bu konu hakkında çok şeyler yazarım ama herkes her şeyin farkında. Kimse birbirini kandırmaya çalışmasın.
GEVŞEDİK!..
Geçtiğimiz mart ayından bu güne kadar hayat akışımızda büyük bir yer tutan korona virüsü hakkında birkaç kelime etmeden olmaz. Vaka sayıları bin 500’ün üzerine çıktı ve hızla artıyor. Ekonomi hareketlensin diye herkes fazla gevşedi ama bunun bir bedeli olacağa benziyor. Eylül ayında okulların açılması düşünülürken eğitimciler yeterince önlemin alınıp alınmadığı hakkında endişeli. Kısacası belki de Türkiye’de asıl pandemi dönemi eylül ayında başlayacak. Maske takarak sosyal mesafeye daha çok dikkat etmeliyiz.