Yaşanmışlıkları zaman alır götürür zannederiz ama zaman aslında hiçbir şeyi silemez. Gün geçer ve yaşananlar silinip gitti zannederiz ama yanılırız. Bir gün bakarız ki; bir mekân hatırlatmış o yaşanmışlığı yada bir eşya, o yıllardan kalma, o ana ait bir eşya. Zamanın unutturduğu anılar geri gelmeye başlar birer birer o mekânda yada bir küçücük eşyayla beraber. Bir misket, bir saç tokası ya da ne bileyim belki de bir küçük oyuncak… Alır getirir hatıraları zihnin en derin yerinden. Düşünceler sarar her yanı, hatıralar doldurur bir anda etrafı. Belki bir hüzün ya da bir pişmanlık, belki de tarifsiz güzel ama unutulmuş bir mutluluk kaplar yüreği. Kim bilebilir? Hatırlanmıştır o anlar bir kez daha, o anki koku gelmiştir burun deliklerine olmadığı halde şimdilerde. Derin derin iç çekişler, kapanan gözlerde canlanan hatıralar. Dudaklar oynar istemsizce, bir şeyler söylemek ister insan ama düğümlenmiştir bir kez boğaz; yutkunamaz, nefes alamaz, konuşamaz…
Geçenlerde bitpazarına gittim, eskiler eskiler üstüne, dalıp gidiyor insan geçmişlere. Onlarca yılın hikâyesi canlanıyor gözlerinizin önünde. Artık filmi bile bulunmayan ama yetmişli ve seksenli yılların efsanesi olan fotoğraf makineleri, 45’likler, Bavyera bira bardakları, likör takımları…
Bir küçük shot bardağı aldı götürdü beni yetmişlere, yetmişlerin düğünlerine. O yıllarda çocuğum tabi. O yılların düğünleri de düğün hani. İçkili düğün olması için yemek servisine gerek yok o yıllarda, herkes içkisini yanında getiriyor ya da düğün salonun da ki barda içki servisi yapılıyor. Şimdilerde olduğu gibi değil o yıllarda düğünler, herkes dinini de yaşıyor içkisini de içiyor. Aleni, öyle gizli saklı yok. Hatta o yıllarda her iki dini bayramda da eve gelen ziyaretçilere yapılan ikramlar arasında badem şekeri ve nane likörü mutlaka olurdu. Ne yıllardı…
İşte o düğünlerde düğünün bitmesine bir saat kala tepsiler dolusu küçük shot bardaklarında likör dağıtılırdı yanında badem şekeri ile birlikte. Acıbadem likörü ya da nane likörü. Zengin düğünlerinde ikisi birden, hangisini isterseniz. Hatırlayanlarınız vardır eminim. İşte o ikram için çok küçük shot bardakları üretilirdi şimdi üretilmeyen. Çok kibar minicik bardaklardı onlar. İşte o bardaklardan biri rafta duruyordu, tam karşımda. Alıp elime kokladım bardağı, nane likörünün o güzel aromalı kokusunu duyabilir miyim diye; duydum, hatıralar çıkıp geldi yanlarına o duymayı arzuladığım kokuyu da alarak zihnimin derinliklerinden.
Sonra bir başka rafta bu kez bir biblo ile çocukluğuma ve oradan da gençliğime yol aldım. Dalları ve yaprakları olmayan ama yere dikili duran bir ağaca yaslanmış iki kişi figür edilmişti. İki genç. Birisi elinde gitarı, başında Meksika şapkası olduğu halde çalıp söyleyen (dudak hareketi ile öyle anlaşılıyor) bir genç erkek –ki yüzü kıza dönük- diğeri de iki eliyle bir çiçeği göğsüne yaslamış vaziyette genç adama yandan yüzünü dönmüş güzel mi güzel genç kız. Bu biblonun aynısı bizim evimizde vardı ve çocukluğum, gençliğim televizyonun üzerinde duran bu bibloya bakarak geçmişti. Göz pınarlarımın dolduğunu hissettim o bibloyu elime aldığımda, sonra düşündüm bizde ki nerede acaba diye. Askerden sonra görmediğimi hatırladım. Ne olmuştu acaba ben askerdeyken, ne gelmişti başına, belki de annem sıkılıp kaldırmıştı bir yerlere. Neler neler gelmişti bu kez zihnin derinliklerinden, ne hatıralar. Bırakamadım elimden, ofisime o bibloyla döndüm.
Zaman bize geçmişi unuttursa da, geçmişimizden kurtulamayız. Bir anda karşımıza çıkan herhangi bir görsel bizi alıp götürür geçmişte yaşadıklarımıza. Biz istesek de istemesek de gitmek zorunda kalırız o günlere, o ana. Umarım geçmişe yapacağınız yolculuklar hep mutlu hatıralarla karşılaştırır sizi.
YAZARLAR
Yayınlanma: 21 Mart 2019 - 11:06
Geçmişe Yolculuk
Yaşanmışlıkları zaman alır götürür zannederiz ama zaman aslında hiçbir şeyi silemez
YAZARLAR
21 Mart 2019 - 11:06
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir