Günümüzde 14 Kasım Dünya Diyabet Günü farkındalığı arttırmak ve mücadeleyi yaygınlaştırmak için bir tanıtım platformu olarak kullanılıyor.
Diyabet, ülkemizde görülme sıklığı giderek artan, ciddi organ kayıplarına yol açan ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilen kronik bir hastalıktır.
Diyabette kan şekerinin iyi kontrol edilememesi küçük damarların yapısının bozulmasına, sonuçta; böbrek ve göz bozukluklarına, kalp ve damar hastalıklarına, sinir hasarına, ayakta yara açılmasına, cinsel sorunlara, kemik kaybına ve beyin damarı hasarına yol açabilir.
Diyabetli bireylerin yaşam kalitelerinin arttırılması, beslenme, egzersiz, tıbbi tedavi ve eğitimden oluşan dört temel faktörde mümkün olmaktadır.
Diyabet hastalığını önlemek, onu kontrol altına almanın ilk adımıdır. Ülkemizde diyabet ve komplikasyonları önemli bir yer tutmakta olup müdahale edilmezse değişen yaşam tarzları sebebiyle bu yükün yakın gelecekte hızla artması beklenmektedir.
Diyabet hastalığı, vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesi veya vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. Diyabet kronik bir hastalık olup hayat boyu tedavi gerektirir.
En basit teşhis bir damla kan ile yapılabilen açlık kan şekeri ölçümüdür.
Özellikle ailesinde diyabet öyküsü olan, hareketsiz yaşayan, sağlıksız beslenen ve vücut ağırlığı fazla olan kişiler diyabet hastalığı açısından risk grubunu oluşturmaktadır.
Hastalığın belirtileri; sık idrara çıkma, ağırlık kaybı, halsizlik ve aşırı susama hissidir.
TURDEP II çalışması rakamlarına bakılırsa, Türkiye’de diyabet sıklığı son on yılda neredeyse ikiye katlanmış, Türkiye’de diyabetli hasta sayısı on iki yılda %90 artmıştır.
Hastalıkta temel amaçlar, diyabetin ileri dönemde ortaya çıkabilecek kronik komplikasyonlarını önlemek ve tedavi etmek, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığını kazandırmak, yaşam süresini ve kalitesini yükseltmektir.
Diyabette ideal kilo en önemli hedeftir. Çünkü obezite, insülin direnci ve tip 2 diyabet başta olmak üzere çok sayıda sağlık sorunu için risk faktörüdür.
Diyabetli bireylerin beslenme tedavileri; yaşına, boyuna, vücut ağırlığına, fiziksel aktivite durumuna, sosyoekonomik durumuna ve beslenme alışkanlıklarına göre diyetisyen tarafından hazırlanmalıdır.
Beslenme tedavisi kişiye özgü olmalıdır. Ancak genel prensiplere bakacak olursak;
• Yemeklerde katı yağ yerine sıvı yağlar kullanılmalıdır.Yağ içeriği yüksek olan besinler tüketilmemelidir.Yemekler kızartma yerinehaşlama , ızgara veya fırında pişirilmelidir.
• Şeker ve şekerli tatlılar ( şekerleme , pekmez , bal , reçel , çikolata , şekerli meşrubatlar v.b. ) tüketilmemelidir.
• Aşırı tuz ve tuz oranı fazla olan besinler ( turşular , konserveler , salamura besinler v.b. ) tüketilmemelidir.
• Her öğünde mutlaka sebze ve salata yer almalıdır.
• Posa karbonhidrat emilimini yavaşlatarak kan şekerinin hızlı yükselmesini engellemektedir.Bu nedenle beyaz ekmek yerine çavdarlıekmek , pirinç yerine bulgur , meyve suyu yerine meyve ve kurubaklagillerin yeterli miktarlarda tüketilmesi kan şekerini kontrol etmede ve kalp damar komplikasyonlarının önlenmesinde faydalıdır.
• Meyveden gelen şeker saf şekere göre kan şekerini daha az yükseltir. Bu nedenle yanında proteinli bir besin (örn; süt,yoğurt,kefir) ile ara öğünlerde tercih edilmelidir, kabuğu ile yenebilen meyvelerin soyulmadan yenilmesi kan şekerinin hızlı yükselmesini engeller.
• Yemeklerin miktarı ve cinsi kadar, tüketim zamanları da büyük önem taşır. Önerilen besinlerin zamanında ve önerilen miktarlarda yenilmesi hipoglisemi ve hiperglisemiyi önler.
• Hergün belirlenen düzeylerde fiziksel aktivite yapılırsa vücut ağırlığının normal düzeyde tutulması ve alınan şekerin daha iyi kullanılması sağlanır.
Diyabette kan şekerinin iyi kontrol edilememesi küçük damarların yapısının bozulmasına, sonuçta; böbrek ve göz bozukluklarına, kalp ve damar hastalıklarına, sinir hasarına, ayakta yara açılmasına, cinsel sorunlara, kemik kaybına ve beyin damarı hasarına yol açabilir.
Diyabetli bireylerin yaşam kalitelerinin arttırılması, beslenme, egzersiz, tıbbi tedavi ve eğitimden oluşan dört temel faktörde mümkün olmaktadır.
Diyabet hastalığını önlemek, onu kontrol altına almanın ilk adımıdır. Ülkemizde diyabet ve komplikasyonları önemli bir yer tutmakta olup müdahale edilmezse değişen yaşam tarzları sebebiyle bu yükün yakın gelecekte hızla artması beklenmektedir.
Diyabet hastalığı, vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesi veya vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. Diyabet kronik bir hastalık olup hayat boyu tedavi gerektirir.
En basit teşhis bir damla kan ile yapılabilen açlık kan şekeri ölçümüdür.
Özellikle ailesinde diyabet öyküsü olan, hareketsiz yaşayan, sağlıksız beslenen ve vücut ağırlığı fazla olan kişiler diyabet hastalığı açısından risk grubunu oluşturmaktadır.
Hastalığın belirtileri; sık idrara çıkma, ağırlık kaybı, halsizlik ve aşırı susama hissidir.
TURDEP II çalışması rakamlarına bakılırsa, Türkiye’de diyabet sıklığı son on yılda neredeyse ikiye katlanmış, Türkiye’de diyabetli hasta sayısı on iki yılda %90 artmıştır.
Hastalıkta temel amaçlar, diyabetin ileri dönemde ortaya çıkabilecek kronik komplikasyonlarını önlemek ve tedavi etmek, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığını kazandırmak, yaşam süresini ve kalitesini yükseltmektir.
Diyabette ideal kilo en önemli hedeftir. Çünkü obezite, insülin direnci ve tip 2 diyabet başta olmak üzere çok sayıda sağlık sorunu için risk faktörüdür.
Diyabetli bireylerin beslenme tedavileri; yaşına, boyuna, vücut ağırlığına, fiziksel aktivite durumuna, sosyoekonomik durumuna ve beslenme alışkanlıklarına göre diyetisyen tarafından hazırlanmalıdır.
Beslenme tedavisi kişiye özgü olmalıdır. Ancak genel prensiplere bakacak olursak;
• Yemeklerde katı yağ yerine sıvı yağlar kullanılmalıdır.Yağ içeriği yüksek olan besinler tüketilmemelidir.Yemekler kızartma yerinehaşlama , ızgara veya fırında pişirilmelidir.
• Şeker ve şekerli tatlılar ( şekerleme , pekmez , bal , reçel , çikolata , şekerli meşrubatlar v.b. ) tüketilmemelidir.
• Aşırı tuz ve tuz oranı fazla olan besinler ( turşular , konserveler , salamura besinler v.b. ) tüketilmemelidir.
• Her öğünde mutlaka sebze ve salata yer almalıdır.
• Posa karbonhidrat emilimini yavaşlatarak kan şekerinin hızlı yükselmesini engellemektedir.Bu nedenle beyaz ekmek yerine çavdarlıekmek , pirinç yerine bulgur , meyve suyu yerine meyve ve kurubaklagillerin yeterli miktarlarda tüketilmesi kan şekerini kontrol etmede ve kalp damar komplikasyonlarının önlenmesinde faydalıdır.
• Meyveden gelen şeker saf şekere göre kan şekerini daha az yükseltir. Bu nedenle yanında proteinli bir besin (örn; süt,yoğurt,kefir) ile ara öğünlerde tercih edilmelidir, kabuğu ile yenebilen meyvelerin soyulmadan yenilmesi kan şekerinin hızlı yükselmesini engeller.
• Yemeklerin miktarı ve cinsi kadar, tüketim zamanları da büyük önem taşır. Önerilen besinlerin zamanında ve önerilen miktarlarda yenilmesi hipoglisemi ve hiperglisemiyi önler.
• Hergün belirlenen düzeylerde fiziksel aktivite yapılırsa vücut ağırlığının normal düzeyde tutulması ve alınan şekerin daha iyi kullanılması sağlanır.