Çin… Wuhan… virüs… covid 19… salgın… vaka… zatürre… ölüm… solunum cihazı… eldiven… maske… doktor… hemşire… sağlık çalışanı… test kiti… küresel salgın… DSO… pandemi… kaos… korku… endişe… kaygı… telaş… karantina… sokağa çıkma yasağı… Türkiye… bize bir şey olmaz… önlem aldık… genlerimiz farklı… ilk vaka… ilk ölüm… maske… kolonya… eldiven… karaborsa…. okullar… tatil… umre… 65 yaş… kısıtlama… evde kal…çalış... hijyen… dezenfekte… toplu taşıma… sosyal mesafesi… alışveriş… ev… can sıkıntısı… kitap… tv… koronavirüs bilim kurulu… yetkili… bakan… açıklama… vaka sayısı… ölü sayısı… tedbirler… ekonomi… yardım… kampanya… biz bize yeteriz… iban…
Yaklaşık son iki aydır yukarıda yazdığım kelimelerle konuşuyor, düşünüyor ve yazıyoruz. Haber kanallarında bile koronavirüs haberlerinden başka bir şey yok gibi. Programlarda aylardır aynı sorular soruluyor ve hep aynı cevaplar alınıyor. Programlara katılanlar bile aynı kişilerden oluşuyor. Hatta bazı kişilerin sağlıkla yakından uzaktan yakından hiç alakası yok. Nedenini herkesin çok iyi bildiği, ölü sayısını vermeyen kanallar bile var. Bazı kesimin rol model olarak kabul ettiği sanatçılar ekranlara çıkıp evde kal çağrılarında bulunuyor. Tabi onların tüyü kuru, iki yüz metre karelik evlerde oturuyorlar, dizi başına bir asgari ücretlinin on katı alıyorlar, evleri bahçeli, hizmetçileri var, onlar için evde kal, hayat eve sığar demesi kolay. Düşük ücretle çalışan, seksen metrekare evde anne-baba-çocuklarla oturan işçiler eve sığamıyor. Bu tür tanıtım ve reklamların sınıflar arasındaki öfkeyi artırmaktan başka bir işe yaradığını sanmıyorum. Unutulmaya yüz tutmuş bazı ünlülerde bu fırsat deyip gündeme gelmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
İnsanlar ölüyor bir yerlerde ve gömülüyorlar. Ne kadar çok bilmezsek o kadar çok iyi olduğunu sanıyorlar. Ama ölüm korkusu her yere dağılıyor. Halkı rahatlatacak bir açıklama yapılmıyor. ‘Bize güvenin, hayatınız garanti altında’ diyemiyorlar. Hem evde kalın hem de çalışın diyorlar. En büyük kahramanlarsa sağlık çalışanları. Yanımızdan geçen biri hapşırıp ve öksürürse, hemen eve koşup temizleniyoruz, ama sağlık çalışanları her gün virüs kapmış kişilerle iç içe.
Evde kalmayı yavaş yavaş öğrenirken, dostlarımızın, arkadaşlarımızın ne kadar çok değerli olduğunu da anlıyoruz. Eve kapanmak bile yarı hapishanede olmak gibi. Daha azıcık özgürlüğümüz kısıtlandı. Oysa kordonda yürümenin, salaş yerlerde kirli bardaklarda çay içmenin bile ne kadar önemli olduğunu anladık.
SANKİ BİR KABUSUN İÇİNDEYİZ!..
Korona virüsünün yayılmasıyla birlikte sanki bir zaman dilimi durdu ve başka bir zaman boyutunda kendimizi uzun sürecek bir kabusun içinde bulduk. Alınan tedbirler tabi ki de çok önemli, ama anlayamadığım, birçok işyeri kepenklerini indirirken bazı üretimlerin devam etmesi için ısrar edilmesi. Bu kabusu yaşarken, araba almayacak hiç kimse, gömlek, pantolon, çorap, iç çamaşırı, oyuncak, hediyelik eşya, vb. ihtiyaçlarını karşılamak için alışveriş yapmayacak. İnsanlar karnını doyurma peşindeler. Gıda sektörü hariç bütün işletmeler üretime ara verebilirler. Hem ürettiklerini kime satacaksın, hangi ülkeye ihracat yapacaksın. Sınırlar kapalı, birçok ülkede sokağa çıkma yasağı ve karantina tedbirleri alınmış durumda.
Sağlık Bakanı Koca son açıklamasında yaklaşık 600 sağlık çalışanın korona virüsü kaptığını açıkladı, bu çok büyük bir rakam. Yeterli tıbbi malzemenin olduğu söyleniyor, peki 600 sağlık çalışanına virüs nasıl bulaştı. En çok vaka ve ölüm İstanbul'da yaşandı. Hiç değilse sadece İstanbul'da 15 gün sokağa çıkma yasağı ilan edilebilir. Eğer bazı büyükşehirlerde daha sıkı önlem alınmazsa tablo daha da korkunç olacağa benziyor.
Evde kal çağrıları devam ederken televizyonda yayınlanan haberlerde, işten atılanlar, işkur önünde, bankalardan para ve kredi çekmek isteyenlerde banka önlerinde hiçbir önlem almadan uzun kuyruklar oluşturduğu görülüyor.
Ülke olarak bu kabustan kurtulmak için sadece ve sadece, bilim, vicdan ve aklın yolundan ayrılmamak gerekiyor. Vatandaşların çoğunun yetkililere güveni sarsılmış durumda, endişe ve kaygı içinde insanlar, anne babaları, yaşlıları, çocukları, torunları için, güvence istiyor insanlar.
Elbette bu buhranlı günler de gelip geçecek. Hiç kimse bu zor günlerde kimin ne dediğini, nasıl davrandığını, kimin ağzından ne çıktığını, kimler bu günlerde siyaset yapmaya çalışmış, kim ne kadar fedakarlıkta bulunmuş, kimler toplum sağlığı için kendi hayatını riske atmış hiç unutulmayacak. ‘Her şey geçmişte kaldı’ denmeyecek.
Teknoloji ve bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin doğa her zaman kendi düzenini korumak için bir plan yapar. Olasılıksızlığın olasılıklığı üzerine kurulmuş bir evrende yaşıyoruz. Seçilim ve gelişim sürecimizin sadece çok kısa bir dönemini biliyoruz. Aslında insan vücudunun bütün virüslere karşı bir koruma mekanizması vardır. Ama biz bu koruma mekanizmasını ve binlerce yıldır evrim sürecinde kazandığımız bağışıklık sitemimizi bozduk. Orada burada suçlu aramaya gerek yok, suçlu insanoğludur. Hep doğayı, kendi kurallarımıza göre şekillendirmeye çalıştık. Doğanın kendi yasaları bizim yasalarımız gibi kağıt üzerinde yazılı değildir. Evren ve doğa bir formüldür, formülü çözdüğünü sanarak biraz fazla böbürlendi insanoğlu.
Görüş, öneri ve eleştiriler için iletişim: [email protected]
YAZARLAR
Yayınlanma: 03 Nisan 2020 - 11:16
Güzel günler göreceğiz derken!.
Çin… Wuhan… virüs… covid 19… salgın… vaka… zatürre… ölüm… solunum cihazı… eldiven… maske… doktor… hemşire… sağlık çalışanı… test kiti… küresel salgın… DSO… pandemi… kaos… korku… endişe… kaygı… telaş…
YAZARLAR
03 Nisan 2020 - 11:16
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir