Şimdi daha iyi anlıyorum ki bayramları en çok hissettiğim, en içten tattığım anlar köyümde geçirdiğim bayramlarmış. Ramazan ayı boyunca sahur davulunu nöbetleşe çalan köy delikanlıları bayram sabahı ellerinde şeker ve kolonya ile bahşişlerini toplamaya gelirler, toplanan bahşişlerle de köy hayrına bir iş yaparlardı. Bir zamanlar ben de o ramazan bayramı sabahı davul alayını oluşturanlar arasındaydım. O zamanlar çocuk yaşta olup etrafımızda koşuşturanları şimdi davul alayında görünce bir garip hissettim. Epey zaman geçmiş demek. En garibi de tanımadığım gençlere bakınca ailelerini hemencecik tahmin edebilmek. Nasıl da aynı kusuru, duruşu hatta bakışı taşıyorlar. Coşkuyla köy kahvesi önünde toplanır, takırdayan ahşap sandalyelerin bazılarını sehpa yapar, tavşan kanı çaylarımızı keyifle içer, ısmarlamak için de yarış yapardık.
Sevdiklerimizden uzakta kaldığımız, sadece telefonla görüntülü konuşabildiğimiz bu bayram içimizi koruk suyu gibi burdu. Eskiden kucaklaşmaların ne kadar bol, şimdi ise ne kadar pahalı olduğunu somut olarak gördük.
Bazen durup dururken birden göç mevsimi geldiğini hisseden sürü lideri kuşlar gibi kimi şeyleri kendiliğinden yaparken buluyorum kendimi. Mesela canım geçenlerde aniden salçalı ekmek ve taze soğan çekti. Çocukluğumda bahçenin ortasına oturup büyük bir iştahla yediğim o taze soğanların sarımsakların mevsiminin geldiğini anladım. Soğanların saç misali toprağa saldığı kökleriyle sanki çocukluğuma tutunuyorum. Bazen de kendimi babamın, hiç onaylamadığım bir tavrını takınırken yakalıyorum. Bizi şekillendiren o biyolojik sarmalın ücra yerlerinde bekleyen, kendimle ne kadar acımasızca hesaplaşsam da değiştiremediğim şeyler benim irademi yok mu sayar diye düşünmüyor değilim. Dostoyevski burada olsa da bu konuyu konuşsak. Çocukların baş kahraman olduğu kendilerine hayali kahramanlar yarattıkları filmde baş rolde gibiyim. İnsanı içten içe çamaşır makinasının tamburuna sıkışmış çamaşır gibi sıkan zorunlulukları ve yeknesaklıkları tutup da bir yerinden değiştirmek şart. G. G. Marquez gibi büyülü bir dünya inşa edip, sıkıcılığı masal yapıp eğlenceli hale getirmek harika bir buluş doğrusu. Tam da burada mitoloji çok işe yarıyor. Tıpkı babaannemin, çocukken bize anlattıklarına benziyor. Hele bir kahraman vardı ki kurnazlıklarıyla Odiseus'un tıpkısıydı.
Bu bayram evde kapalı olup bir yere gidemesek de sabah kalkıp duşumuzu alıp bayramlıklarımızı giydik (elbette daha ziyade eşimin öncülüğü ile) bayram ziyaretine gitmişiz gibi bir koltuğa oturup telefon görüşmeleri yaptık. Şu malum yeni yaşam üslubunun provasını yapar gibi... Biraz tuhaf ve sanal olsa da sonuçta yaşanan sevinç, içtenlik ve coşku aynıydı. Sonraki bayramlarda sevdiklerimizle gerçek anlamda kucaklaşabilmek dileğiyle. Hoşça kalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 22 Mayıs 2021 - 10:00
Hayali kahraman
Şimdi daha iyi anlıyorum ki bayramları en çok hissettiğim, en içten tattığım anlar köyümde geçirdiğim bayramlarmış
YAZARLAR
22 Mayıs 2021 - 10:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir