Bir düşünün bakış açılarımız ne kadar farklı. Gerçekten kelimenin tam anlamıyla bakış açımızdan bahsediyorum. Bir şeyler çok söylendiğinde mecazlaşarak gerçek anlamından soyutlanıyor sonunda. Herkesin dış dünyayı algıladığı bir bakışı var. Genel geçer nesnel gerçeklikler yadsınamasa da herkesin dış dünyayı farklı görmediğini kimse kanıtlayamaz aslında. Diğerlerinin yerine geçip her şeyi onun gözüyle görüp onun aklıyla algılayabildiğinizi bir düşünün. Gün içinde ilişkide olduğumuz bütün herkese bunu yapabildiğimizi farz edelim. Bu gerçekten inanılmaz olurdu. Muhtemelen, sonuçta herkesin kendine göre haklı nedenlerini görüp çok bağışlayıcı olurduk. Kafka’nın dediği gibi (net olarak söylemese de genel olarak yazılarından çıkarılabilecek sonuç) “insan yargılanamaz” mı deriz sonunda? Empati pratik olarak imkansızmış. Psikologlar böyle söylüyorlar. Aynı çağda yaşayan çağdaş insanları düşünün. Canlı olarak aynı çağa denk gelmeleri zaten büyük bir tesadüfken, bir de hayatımızda tanıdıklarımızı tanımış olma ihtimalinin azlığını ve değerini bir düşünün. Bütün insanlar bu manada birbirleri için inanılmaz önemli oluveriyorlar. Bu düşündüklerimi kabaca bir psikolog arkadaşıma anlatmıştım da, o da bana insanları sevmek için bir bahane aradığımı ve bulduğumu söylemişti.
Ötekinin gözüyle görme meselesine geri dönecek olursak, menfi şeyler de görürüz. Entelektüel seviyesi yeterli olmayan insanlar kendisine ve kabul ettiği kişilere benzemeyenleri algılayabilmek için bildikleri kalıplarla klişeleştirirler. Ellerinde bir kaşeyle dolaşarak durmadan herkesi yaftalarlar. Bu şucu, bu bilmem neci, şöyle konuşursa dinci, böyle konuşursa anarşist, içerse ayyaş… Bütün bir hayatı tek kelimeye sıkıştırırken insan hayatını da basitleştirirler. İnsanları bir inanca, bir ideolojiye, bir doktrine göre algılama eğilimi, insanları taraftarı olduğu takımın holiganı yapmakla kalmıyor, sığlaştırıyor da.
Bir röportajda izlemiştim. Bir ünlüye soruyorlar.
- Son zamanlarda değiştiniz. Ağzınızdan maşallah düşmüyor. Bunun nedeni ne ola ki?
O da cevaplıyor.
- “Maşallah” aynı zamanda gelenekseldir de. Bir şeylerin uğuruna inanma, koruma ihtiyacıdır. Onları şu ya da bu sebepten horlayıp hayatımızdan çıkarırsak yerlerini ne ile doldurabiliriz ki?
Hayırlı işler, selamün aleyküm… Evet bunlar gelenekseldir ve kıymetlidir. Köy kahvesine girince kalabalığı “merhaba” ile selamlayamazsınız. Sabahleyin komşu esnafa günaydın dersiniz ama hayırlı işler temennisini de bekler. Bunların ideolojiyle hiçbir ilgisi yoktur. Ve herhangi bir doktrinin tekelinde değildir. Tıpkı evrensel olan renklerin şu ya da bu örgütün kullanmasından dolayı siyasi bir anlam yüklenemeyeceği gibi. Kıymetlilerimize biz sahip çıkmazsak kimse sahip çıkmaz. Bizi biz yapanlardan çekinmeyin, utanmayın. İçinizden geldiği gibi…
Yıllar önce kameralar karşısında tartışan Hülya Avşar ile Ressam Prof. Adnan Çöker’i hatırladım. Hülya Avşar bir sergi sırasında sarı kırmızı bir resme bakıp “Galatasaraylı bu herhalde” diye sığ bir espri yapınca tepki veren ressamın haklı gerekçesini şimdi anladınız mı? Hayatı yaftalayıp basitleştiren dar görüşlere prim vermemeniz temennisi ile, hoşçakalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 09 Mart 2019 - 11:32
Hayırlı İşler
Bir düşünün bakış açılarımız ne kadar farklı
YAZARLAR
09 Mart 2019 - 11:32
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir