Merhaba sevgili okurlar, nasılsınız? Son yaşanan zamlar, siyasi gelişmeler, savaş, kaos derken içinizden aaah ah nerde o ….lar diyorsunuz değil mi? … diyorum çünkü herkesin dönemi kendisi için en iyisi öyle değil mi? Okuyanlar belki hatırlar sanırım ikinci yazımdı orda nostaljiden biraz bahsetmiştik sizinle. Herkesin nasıl da özlemle andığı kendince masum, tertemiz o yıllar...
Ütopyaların kaybı distopyaları doğurdu
Bu yazımda biraz Türkiye’nin yakın tarihine bakacağız gerçekten özlemeye değer bir şey var mı ya illa ki vardır da asıl gerçekte neye özlem duyuyoruz? Youtube'da belgesel tadında bir içeriğe denk geldim linkini yazımın sonuna bırakacağım bu da influcer söylemi gibi oldu bir yukarı kaydırın bebeklerim demediğim kaldı...
Belgesel daha çok röportajlar ve görüntüler üzerinden ilerliyor orada röportaj verenlerden biri de gazeteci M. Serdar Kuzuloğlu ve şöyle diyor: “Bizim hep ütopyalarımız vardı, bir tanesi olmayınca yerine yeni bir ütopya yarattık. Sonradan fark ettik ki bu ütopyaların hiçbiri gerçek olacak gibi değildi ve distopya dediğimiz şey ortaya çıktı.” İnsanlığın her kurduğu ütopya, dünya üzerinde en az iki zıt kutup varsa bu diğerinin distopyası oluyor.
Merhaba Televole!
Levon Bağış kendisi bir yazar, ona göre 90’lar aşkımız gerçekten 90’ları tam olarak bilmememizden kaynaklanıyor. Sahi neydi 90’lar müthiş pop şarkıların olduğu, özgür, eller havaya bir dönem miydi? Özal öldükten sonra Türkiye’de iki tehlike baş gösteriyor: siyasal islam ve PKK... Akıllarda iki soru laiklik elden mi gidiyor? Türkiye bölünüyor mu?
90’larda televizyonlarda dönen bugüne kıyasla vasat kliplere baktığımızda kendimize gerçekte olmayan bir naiflik ve masumiyet yüklüyoruz. Yani nasıl görmek istiyorsak öyle gördük, nasıl algılamak istiyorsak o tarafa baktık.
Okan Bayülgen’in deyimiyle o bizi eğlendirmek için karşımızdaydı ama ülkedeki kaotik durumu biliyordu. Biz onun programlarını izlerken aynı saatlerde pencerelerden yapılan tencere-tava protestolarından haberdardı. Ülke temiz toplum özlemi çekerken önce Susurluk davası ardındansa siyasi patlamalar...
İnsan geçmişle ilgili iyi olanı hatırlıyor kötüyü hatırlamıyor 90’larda bir gece dışarı çıkmış eğlenmiş çok güzeldi o zamanlar diyor. Tamam güzeldi çıkan şarkılar da güzeldi de Mirkelam’ın klibinin çıktığı gün kaç Kürt köyünün yakıldığını kim hatırlıyor?
İnternet çocuğu ve Mehmet Ali Erbil
Televizyon ekranlarında herkesin yapamayacağı yapıldığı takdirde de hayrete hatta bazen dehşete düşürecek şeyleri yapan biri vardı: Mehmet Ali Erbil. İnternetin hayatımıza girmesiyle daha çok günümüz için geçerli tabi, herkese Mehmet Ali Erbil olma şansı tanındı ve çoğu kişi de bunu severek kabul etti. Biz de bayıla bayıla izledik hatta hala izliyoruz...
Yankı odası ve sahte nostalji
Bir ses çıkarıyorum, o sesi çıkaran adamları takip ediyorum ve çıkardığım ses bana doğru yankılanıyor sonra ben onları başkasından duymuşum sanıp tekrar bir ses çıkarıyorum böyle bir kısır döngüye giriyorum.
Nostalji, kısaca tarihe hatırlamak istediğimiz şekliyle bakmak. Bugün biri önüne koyduğumuzda aaa.. Bu öyle çok da güzel bir şey değilmiş diyeceği dönemi neden özlüyor? Keşke o programlar şimdi de olsa diye düşünen bugün yapılanları göremiyor mu? Gerçekte neyin özlemini çekiyoruz o yılların samimiyetinin mi bize öyle gösterilmesinin mi yoksa sadece kendimizin o yıllardaki halini mi? Cevap burda sanırım kendimizin o yıllardaki hali ve biraz bu zamandaki gençlerin imkanları da elimizde olsaydı bizi kimse tutamazdı hayıflanmalarımız...
Neydi ya o 90’lar?
İlham kaynağım olan Youtube içeriği: 140 Journos’un Tadı tuzu kalmadı.
Sevgiyle kalın...
Mukaddes GEZER
YAZARLAR
Yayınlanma: 15 Nisan 2022 - 10:00
Hiç tadı tuzu kalmadı
Merhaba sevgili okurlar, nasılsınız? Son yaşanan zamlar, siyasi gelişmeler, savaş, kaos derken içinizden aaah ah nerde o …
YAZARLAR
15 Nisan 2022 - 10:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir