İçme suyumuz tehdit altında. Birçok kez gündeme geldi. İçme suyu ihtiyacımızı karşıladığımız Atikhisar çevre kirliliği tehdidine boyun eğmeden önce bizlerin yerimizden kımıldamamız şart artık. Belediye Meclisinin bu ayki oturumunda Başkan Ülgür GÖKHAN bu konuda meclisten yetki istedi. Defalarca kez hem Başkan hem Başkan Yardımcıları hem de meclis üyeleri tehlikeye dikkat çekmek için basın mensupları ile birlikte bölgeye gidip bilgi almışlar ve açıklamalar yapmışlardı ancak her şeye rağmen durdurulamayan madencilik sektörü koca bir şehrin alternatifi olmayan su kaynağını yok etmeyi göze almış durumda. Burada bizlere düşen görev Başkan Ülgür GÖKHAN tarafında olmak ve gereken yasal hak arama mücadelesi eksiksiz yerine getirmektir. Bizim olanı başkasına vermemek gerekir.
Burada esas önemli konu, karşı tarafın anlamsız tutumu. Nasıl bir hırs sahibi olunabilir ki kundakta ki bebeğin, çocuğun, gencin temel ihtiyacını hiçe sayarak para kazanma gafletine düşülür. Ancak savaşlarda görülebilecek bir zalimlikle para kazanmaya çalışmak ve yine o toplumun bir ferdi olarak yaşayabilmek. Bu nasıl bir kötülüktür?
***
Bilenleriniz bilir; Yenice ilçemiz her yaz sonu ürettiği salçalık biberi ile gündeme gelir. Üretim fazlası olmasına rağmen alıcı bulamaz köylü ve salça fabrikalarına muhtaç olur. Yarı fiyatına canım biberler salça fabrikalarına gider. İki sezondur konu çözümlenmiş görünüyor ama ne yazık ki yerli sermaye ile değil. Yenice’ye Yunan firmalarının kurduğu dört ayrı tesis közlük biber toplamakta. Hem de sınırsız miktarda. Köz biberi kavanozlayıp Avrupa ve Amerika’ya gönderiyorlar. Köylü o tesislere iyi biberi verirken diğer dalda bıraktığı biberi de dökme tabir ettiğimiz şekilde kamyonlara ambalajsız yükleyip salça fabrikalarına gönderiyor. Yani köy kahvesinde oturup da köy girişinden tüccar arabasının gelmesini beklemek yok artık üretici için. Elin Yunanı gelip çözmüş sorunumuzu ve kendisi de çok ciddi para kazanmakta. Ancak bölgeyi gezerken öğrendim ki Yunan fabrikası biberleri başları kesilmiş ve tohumları alınmış olarak tartarak parasını ödüyor. Yani posaya para saymak istemiyor. Buraya kadar makul kabul edilebilir. Fakat buradan sonrası kabul edilemez. Öğreniyorum ki; o sapı ile beraber bıçakla kesilen tohumlu başlar başkalarınca satın alınıyormuş. Kurutulan biber başları daha sonra çekilip gıda boyası ile renklendirilip acı esans ile tatlandırılıp kırmızı biber diye bizlere sunulmaktaymış. Bu kadarı ancak bizden beklenir. Bizim sorunumuzu çözen elin Yunanı bize bir de hileli iş kapısı açmış ve biz hileyi çok sevenler bu kapıdan girmişiz. Artık bu toplumsal ahlak çöküntüsünün geldiği noktadan kurtulmak lazım değil mi? Nedir bu kör cahillik, nedir bu zalimlik, nasıl bir hırs bu? ***
Her iki konuda da görüleceği gibi bizler büyük bir cehalet içerisindeyiz. Para kazanmak adına toplumda ki kişilik haklarına saldırmanın sakıncası olmadığını düşünüyoruz. Yalan, hile, dolandırıcılık adeta günlük hayatımızın kısa oyunları olmuş. Ufak tefek tiyatrolar ile kocaman paralara ulaşmayı hedefliyoruz. Çoğu kez de bunu başaranlarımız oluyor. Bu da toplumda ne yazık ki yine anlaşılması güç bir şekilde iğrenççe yorumlanıyor; “iş bilenin, kılıç kuşananın” ya da “bal tutan parmağını yalar” gibi.
Bilenleriniz bilir; Yenice ilçemiz her yaz sonu ürettiği salçalık biberi ile gündeme gelir. Üretim fazlası olmasına rağmen alıcı bulamaz köylü ve salça fabrikalarına muhtaç olur. Yarı fiyatına canım biberler salça fabrikalarına gider. İki sezondur konu çözümlenmiş görünüyor ama ne yazık ki yerli sermaye ile değil. Yenice’ye Yunan firmalarının kurduğu dört ayrı tesis közlük biber toplamakta. Hem de sınırsız miktarda. Köz biberi kavanozlayıp Avrupa ve Amerika’ya gönderiyorlar. Köylü o tesislere iyi biberi verirken diğer dalda bıraktığı biberi de dökme tabir ettiğimiz şekilde kamyonlara ambalajsız yükleyip salça fabrikalarına gönderiyor. Yani köy kahvesinde oturup da köy girişinden tüccar arabasının gelmesini beklemek yok artık üretici için. Elin Yunanı gelip çözmüş sorunumuzu ve kendisi de çok ciddi para kazanmakta. Ancak bölgeyi gezerken öğrendim ki Yunan fabrikası biberleri başları kesilmiş ve tohumları alınmış olarak tartarak parasını ödüyor. Yani posaya para saymak istemiyor. Buraya kadar makul kabul edilebilir. Fakat buradan sonrası kabul edilemez. Öğreniyorum ki; o sapı ile beraber bıçakla kesilen tohumlu başlar başkalarınca satın alınıyormuş. Kurutulan biber başları daha sonra çekilip gıda boyası ile renklendirilip acı esans ile tatlandırılıp kırmızı biber diye bizlere sunulmaktaymış. Bu kadarı ancak bizden beklenir. Bizim sorunumuzu çözen elin Yunanı bize bir de hileli iş kapısı açmış ve biz hileyi çok sevenler bu kapıdan girmişiz. Artık bu toplumsal ahlak çöküntüsünün geldiği noktadan kurtulmak lazım değil mi? Nedir bu kör cahillik, nedir bu zalimlik, nasıl bir hırs bu? ***
Her iki konuda da görüleceği gibi bizler büyük bir cehalet içerisindeyiz. Para kazanmak adına toplumda ki kişilik haklarına saldırmanın sakıncası olmadığını düşünüyoruz. Yalan, hile, dolandırıcılık adeta günlük hayatımızın kısa oyunları olmuş. Ufak tefek tiyatrolar ile kocaman paralara ulaşmayı hedefliyoruz. Çoğu kez de bunu başaranlarımız oluyor. Bu da toplumda ne yazık ki yine anlaşılması güç bir şekilde iğrenççe yorumlanıyor; “iş bilenin, kılıç kuşananın” ya da “bal tutan parmağını yalar” gibi.