Hastalıktan kırılıp dökülüyoruz. Kimse kimseyi göremiyor. Kimilerimiz hastalıktan dolayı çok acılar çekiyor. Kimimizde cebine her gün giren zamlarla boğuşuyor. Başa gelen çekilir diyerek sağlığımızı kadere bırakmak, kumar oynamakla aynı anlama gelmiyor mu, sizce de? Bu dönemde mantığa aykırı bir sürü değişiklik oluyor. Ekonomik sıkıntının ciddiyetinin kabul edilmemesi, her gün vatandaşın evine yeni bir yıldırım olarak düşüyor. Canımızın derdini, hastalıklarımızı bir kenara bırakmak zorunda kalıyoruz. Cebimizin derdi daha çok önümüzde. Kazancımız alışverişlerimizin karşısında eriyor. Gün geçtikçe daha çok hissediyoruz. Çözümlerin gündem de yer almaması, olan umudumuzu da kaybetmemize sebep olmuyor mu? Çünkü her şeye zam gelmeye devam ediyor. Zamlar artanken, ülke olarak ihracatımız büyüyor? Ekonomik olarak netleşmeyen projelerle ilgili gözleri parlayan insanlara bakmaya devam etmiyor muyuz? Üretimimiz de ekonomi büyürken aynı hızla azalmıyor mu? Vatandaşın inancı tasarrufa denk düşmüyor. Çünkü, tasarruf etmenin dışına iten bir sürü de uygulama var. 2016 yılında alınan kararla uygulanan yaz saati uygulaması, kış aylarında karanlıkta güne başlamamıza sebep oluyor. Bir yılda bu durumundan tasarruf edilmediği ortaya çıkmıştı. Elektrik Mühendisleri Odası 2017 yılında, saat diliminin kalıcı hale getirilmesinin enerji tüketimini azaltacağı yerde artırdığını belirtmişti. Bu uygulama ile elektrikten tasarruf edemiyoruz. Peki hükümet nasıl tasarruf ediyor? Vatandaşın vergilerini alıp kullanırken böyle bir tasarruf söz konusu bile olmuyor. Bu zamların yanında damarlarımıza işlenen, mantığa sığmayan bir milliyetçilik/ümmetçilik tanımı var. Bu tarz söylemler, propagandalarla oyalanıyoruz. Halkın fakirleşmesi normal, ülkede insanlar mutsuz, şiddet meşru, eğitim sağlık geriye gidiyor.
Bir yanımız ihale çarkıyla zengin edilen, diğer yanımız fakirliğe mahkum edilenler... Biri parayla diğeri duayla doyuyor adeta. Vatandaş fakirleşti artık. Zamlara dayanamaz hale geldi. Öyle bir adaletsizlik ki bu birilerinin daha da zengin olmasına sebep olundu. Yıllar sonra şu zamanda yaşananları daha iyi anlayacağız. Çünkü bazı şeylerin anlamı yıllar geçtikçe değerleniyor. Mesela Uğur Mumcu gibi...
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirmişti. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanlar hiçbir delil bulamadıklarını söylediler. Gündeme gelen bazı açıklamalardan sonra Uğur Mumcu'nun eşi, eski CHP Milletvekili Güldal Mumcu şöyle konuşmuş: "Senelerdir, 'Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için kim ne biliyorsa anlatsın, işin ucu kime dokunuyorsa dokunsun.' dedik. Çekin tuğlaları, yıkılsın duvar, altında kim kalırsa kalsın!”
Ahiret inancı kuvvetli olan bankerlerin hoşluğu, vatandaşın boşluğu oldu yıllardır.
İyi haftalar.
YAZARLAR
Yayınlanma: 24 Ocak 2022 - 09:00
Hoşluk
Hastalıktan kırılıp dökülüyoruz
YAZARLAR
24 Ocak 2022 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir