“İnsanlar yaşadığı yere benzer” diyordu Edip Cansever. Ahmet abisine ithafen. “O yerin suyuna, o
yerin toprağına. Suyunda yüzen balığa. Toprağını iten çiçeğine”.
Her şeyin özü bir ve aynı olduğundan, tüm atomlarımız ve elementlerimiz uzak yıldızlarda
dövüldüğünden midir bilinmez ama her şey her şeye benzer.
İnsanlar söylediklerine benzer mesela. Kırık dökük, yarım yamalak, tümce kurallarının hiç birine aldırış
etmeden ...
Kimilerinin dilinden küfür eksik olmaz. Öyle silik, belirsiz ve eksiktir ki bazıları, dedikleri duyulmaz
neredeyse. Bu yüzden kendileri de fark edilmez çoğu zaman.
İnsanlar yediklerine benzer. Itırlı, acılı ve kırılgan olurlar. Baharda yeni boy atmış ebe gümeci gibi
gücenip buruşur kimisi. Yediğinden bahsederken, yediğine benzediğini bilip kendini ifşa etmekten
korktuğu için “söylemesi ayıp” dese de cigarasını tüttürüşü, ağır aksak yürüyüşü, sıradanlığı ve ağdalı
gülüşündeki rayiha ele verir tarhana çorbasının kaynayınca kaymak tutan kıvamını.
İnsan arkadaşına benzer. Her sevincinde ve kederinde bir kişi oluşur yanında. Mütevazi, kalender,
müşkülpesentse birisi arkadaşlarının da burnu büyük değildir. Küstahlık ve kibirden eser olmadan,
saçılmış inciler gibi gülüşürler.
Kıyafetlerine öyle benzer ki kişi zamanla tüm gardrobu kendiliğinden uyumlu olur. Şöyle bir aralayıp
dolap kapağından içeri baksanız elbiselerin içinden kimin çıktığını anlayabilirsiniz. Kopçalı paçalı,
ingiliz kiloş pantolonuyla köşeli tosun boku şapkasını giyip sırtına da peygamber yeleğini geçirenler
soba başı köy kahvelerinde çaylı sohbetler yaparken keten gibi, kıldan çorap gibi, yıllarca aynı çitte
kalıp kuruyup gazel olmuş çırpılara çiğ düşünce peyda olan rutubet gibi, yağmur düşmüş yulaf sapı
gibi kokarlar.
İnsanlar evlerine fena halde benzerler. Bir oda bir salon ve bir soba... nohut oda bakla sofa...Bazen
ufacık insanların olmayan şeyleri ispat için kocaman malikaneleri olur.
Bazen de dışı beyaz badanalı, her yerini sardunyalar sarmış bir uçtan bir uca çamaşır iplerinde
entarileri olan teyzeyi görmeseniz de bilirsiniz. Her bir şeycikler gelir onun elinden. Sabah erkenden
bir elinde tespihi diğerinde ibriği ile sardunyalarıyla konuşmuştur. Müezzinden önce uyandığından
her daim uyanık gibidir. Biraz kayrak taşı biraz beton eşiğini günde beş kez çalı süpürgesi ve elinde
hortumla yunduğu için taze sabun kokularıyla parlar. Evet insanlar fena halde evlerine benzerler.
Büyüdüğüm evin ahşap tavanı bir an bile hayatımdan çıkmadı. Bu gidişle de çıkmayacak. Ne zaman
tavanımızdan uzakta kalsam sepya renginde ve renkli taşlarla yapılmış iki odalı evler özlerim.
İnsanlar düşlerine de benzer, hayallerine de. Kabuslar bile öğreticidir. İnsanlar kabuslarına
benzemez olur mu hiç. Korkularımızın tam kendisiyizdir çoğu zaman. Iskaladıklarımız, görmezden
geldiklerimiz, korkularımız, umutlarımız...ufacık hayatımızda elbette tanık olduklarımıza
benzeyeceğiz. Ya işte! ne çok önemli gördüklerimiz, görmezden geldiklerimiz, sevdiklerimiz hatta
sevmediklerimiz...
Her şeyin özünde her şey olduğundan her şeye benzer durur insan. Zamanla birikir, tortulanır,
olgunlaşır, dibine çöker ve en nihayetinde kendine benzer. Hoşça kalın.
yerin toprağına. Suyunda yüzen balığa. Toprağını iten çiçeğine”.
Her şeyin özü bir ve aynı olduğundan, tüm atomlarımız ve elementlerimiz uzak yıldızlarda
dövüldüğünden midir bilinmez ama her şey her şeye benzer.
İnsanlar söylediklerine benzer mesela. Kırık dökük, yarım yamalak, tümce kurallarının hiç birine aldırış
etmeden ...
Kimilerinin dilinden küfür eksik olmaz. Öyle silik, belirsiz ve eksiktir ki bazıları, dedikleri duyulmaz
neredeyse. Bu yüzden kendileri de fark edilmez çoğu zaman.
İnsanlar yediklerine benzer. Itırlı, acılı ve kırılgan olurlar. Baharda yeni boy atmış ebe gümeci gibi
gücenip buruşur kimisi. Yediğinden bahsederken, yediğine benzediğini bilip kendini ifşa etmekten
korktuğu için “söylemesi ayıp” dese de cigarasını tüttürüşü, ağır aksak yürüyüşü, sıradanlığı ve ağdalı
gülüşündeki rayiha ele verir tarhana çorbasının kaynayınca kaymak tutan kıvamını.
İnsan arkadaşına benzer. Her sevincinde ve kederinde bir kişi oluşur yanında. Mütevazi, kalender,
müşkülpesentse birisi arkadaşlarının da burnu büyük değildir. Küstahlık ve kibirden eser olmadan,
saçılmış inciler gibi gülüşürler.
Kıyafetlerine öyle benzer ki kişi zamanla tüm gardrobu kendiliğinden uyumlu olur. Şöyle bir aralayıp
dolap kapağından içeri baksanız elbiselerin içinden kimin çıktığını anlayabilirsiniz. Kopçalı paçalı,
ingiliz kiloş pantolonuyla köşeli tosun boku şapkasını giyip sırtına da peygamber yeleğini geçirenler
soba başı köy kahvelerinde çaylı sohbetler yaparken keten gibi, kıldan çorap gibi, yıllarca aynı çitte
kalıp kuruyup gazel olmuş çırpılara çiğ düşünce peyda olan rutubet gibi, yağmur düşmüş yulaf sapı
gibi kokarlar.
İnsanlar evlerine fena halde benzerler. Bir oda bir salon ve bir soba... nohut oda bakla sofa...Bazen
ufacık insanların olmayan şeyleri ispat için kocaman malikaneleri olur.
Bazen de dışı beyaz badanalı, her yerini sardunyalar sarmış bir uçtan bir uca çamaşır iplerinde
entarileri olan teyzeyi görmeseniz de bilirsiniz. Her bir şeycikler gelir onun elinden. Sabah erkenden
bir elinde tespihi diğerinde ibriği ile sardunyalarıyla konuşmuştur. Müezzinden önce uyandığından
her daim uyanık gibidir. Biraz kayrak taşı biraz beton eşiğini günde beş kez çalı süpürgesi ve elinde
hortumla yunduğu için taze sabun kokularıyla parlar. Evet insanlar fena halde evlerine benzerler.
Büyüdüğüm evin ahşap tavanı bir an bile hayatımdan çıkmadı. Bu gidişle de çıkmayacak. Ne zaman
tavanımızdan uzakta kalsam sepya renginde ve renkli taşlarla yapılmış iki odalı evler özlerim.
İnsanlar düşlerine de benzer, hayallerine de. Kabuslar bile öğreticidir. İnsanlar kabuslarına
benzemez olur mu hiç. Korkularımızın tam kendisiyizdir çoğu zaman. Iskaladıklarımız, görmezden
geldiklerimiz, korkularımız, umutlarımız...ufacık hayatımızda elbette tanık olduklarımıza
benzeyeceğiz. Ya işte! ne çok önemli gördüklerimiz, görmezden geldiklerimiz, sevdiklerimiz hatta
sevmediklerimiz...
Her şeyin özünde her şey olduğundan her şeye benzer durur insan. Zamanla birikir, tortulanır,
olgunlaşır, dibine çöker ve en nihayetinde kendine benzer. Hoşça kalın.