İnsanlar zihinsel ve bedensel olmak üzere iki tür beceriye sahiptir. Geçmişte icat edilen araçlar ve makinelerle bedensel beceriler daha etkin kılınmıştır. Çünkü her teknoloji insanın bir organının uzantısıdır. Gözlük gözün, tekerlek ayağın, bilgisayar ise beynin uzantısıdır.
İnsan beyninin öğrenme, analiz, iletişim ve duyguları anlama gibi becerileri vardır. Bilgisayarların yapay zekaya dönüşmesi 250 bin yıllık homo sapiens yolculuğunun özel bir dönemecidir.
İnsanın deneyimlerini paylaşmak için geliştirdiği araçlar onu kendi deneyimlerine yabancılaştırıyor ve çocuğunun mezuniyet törenini izlemenin heyecanının yerini, kayıt cihazının vizöründen izlemek ve doğru kaydetme kaygısı alıyor. Facebook ve benzeri sosyal medya platformlarında kurduğu sanal topluluklar ona bütün dünya ile etkileşimde olduğu ve çok sayıda arkadaşa sahip olduğu yönünde sahte bir popülerlik veriyor ancak hastalandığında ona çorba getirecek bir gerçek dost bulmaya yaramıyor. Bunun sonunda gerçek bedenlerle temasa yabancılaşıyor. Bu gelişmeler toplumsal yakınlaşma sağlayacağına ayrışmanın güçlenmesine hizmet ediyor. Bu durumdan sosyal medya üzerinde para kazanan şirketler hariç kimse pek memnun gözükmüyor. Aklı başında herkes değişim bekliyor ancak kendi çıkarlarına hizmet etmeyecek toplumsal değişimlere öncülük etmenin bundan yarar sağlayan şirketlerin işi olmadığı unutuluyor.Facebook 2010 yılında 61 milyon kişiye sadece bir kez üzerinde arkadaşlarının resimlerinin bulunduğu “seçim günü” mesajı gönderdi. Daha önce sandığa gitmeyen 300 bin seçmen oy kullandı. 2016 seçimlerinin sadece 100 bin oy farkla belirlendiği düşünülürse, demokrasiyi bekleyen tehlikenin büyüklüğü anlaşılabilir. Politikacıların bu gücü sınırlamak istemeleri durumunda kendilerinin seçilmesini önleyecek düzenlemelerden haberlerinin olması bile mümkün değildir. Bugün sahip olduğumuz verilerle otuz yıl sonra dünyanın neye benzeyeceğini söylemek mümkün değildir ancak olasılıklardan söz etmek mümkündür. Öncelikle yakın gelecekten başlayalım. On yıl içinde çok büyük bir işsizler ordusu olacaktır. İşlevsiz kalan insanlar için vatandaşlık maaşı benzeri uygulamaların gerçekçi olduğu düşünülse de işsiz ve işlevsiz olan insanların mutlu olmaları zordur. Ayrıca sadece gelişmiş ülkelerin zorlanarak altından kalkabileceği böyle bir yükün, dünyanın bütünü için geçerli olabileceği ütopyadan öte bir olasılıktır. Toplum hayatındaki değişiklikler konusunda en kolay öngörü, eğitim ve tıbbı hizmetlerin kalitesinin çok yükselecek ve bu hizmetlerin geniş kitlelere ücretsiz veya çok düşük ücretle ulaştırılacak olmasıdır. İnsanların duygusal tepkilerinin sensörler aracılığı ile çözülmesi ve her yerde izlenmelerinin mümkün olması dijital diktatörlüklerin yaygınlaşmasını mümkün kılacak. İnsanlar refah istiyorlarsa demokrasiden, güvenlik istiyorlarsa özgürlüklerinden vazgeçmek zorunda hissedebilecekler. Bir yandan teknolojik gelişmeler, diğer yönden Covid-19’un yarattığı zorunluluklar sonucu doğan yeni eğilim ve alışkanlıklar önümüzdeki yirmi yılın geride kalan yirmi yıl gibi olmayacağının açık kanıtlarıdır. O nedenle bütün okuyuculara çok özel bir değişim ve dönüşüm sürecinin içinde yaşadıklarının bilincinde olmalarını ve geleceğin içinde uygun bir yer bulmak için kendilerini hazırlamalarını öneririm. Gelecekte tarihçiler 21.Yüzyılın başlangıcı olarak 2020 yılını almaları kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle üçüncü milenyumun ilk çeyreğinden ikinci çeyreğine geçmeye hazırlandığımız bu yıllarda yaşayanlar insanlık tarihinin çok özel bir evresine tanıklık etmekteler. Ayfer Özdemir
Uluslararası Nlp ve Profesyonel Yaşam Koçu
Kişisel Gelişim Uzmanı
Astroloji Danışmanı
İnsanın deneyimlerini paylaşmak için geliştirdiği araçlar onu kendi deneyimlerine yabancılaştırıyor ve çocuğunun mezuniyet törenini izlemenin heyecanının yerini, kayıt cihazının vizöründen izlemek ve doğru kaydetme kaygısı alıyor. Facebook ve benzeri sosyal medya platformlarında kurduğu sanal topluluklar ona bütün dünya ile etkileşimde olduğu ve çok sayıda arkadaşa sahip olduğu yönünde sahte bir popülerlik veriyor ancak hastalandığında ona çorba getirecek bir gerçek dost bulmaya yaramıyor. Bunun sonunda gerçek bedenlerle temasa yabancılaşıyor. Bu gelişmeler toplumsal yakınlaşma sağlayacağına ayrışmanın güçlenmesine hizmet ediyor. Bu durumdan sosyal medya üzerinde para kazanan şirketler hariç kimse pek memnun gözükmüyor. Aklı başında herkes değişim bekliyor ancak kendi çıkarlarına hizmet etmeyecek toplumsal değişimlere öncülük etmenin bundan yarar sağlayan şirketlerin işi olmadığı unutuluyor.Facebook 2010 yılında 61 milyon kişiye sadece bir kez üzerinde arkadaşlarının resimlerinin bulunduğu “seçim günü” mesajı gönderdi. Daha önce sandığa gitmeyen 300 bin seçmen oy kullandı. 2016 seçimlerinin sadece 100 bin oy farkla belirlendiği düşünülürse, demokrasiyi bekleyen tehlikenin büyüklüğü anlaşılabilir. Politikacıların bu gücü sınırlamak istemeleri durumunda kendilerinin seçilmesini önleyecek düzenlemelerden haberlerinin olması bile mümkün değildir. Bugün sahip olduğumuz verilerle otuz yıl sonra dünyanın neye benzeyeceğini söylemek mümkün değildir ancak olasılıklardan söz etmek mümkündür. Öncelikle yakın gelecekten başlayalım. On yıl içinde çok büyük bir işsizler ordusu olacaktır. İşlevsiz kalan insanlar için vatandaşlık maaşı benzeri uygulamaların gerçekçi olduğu düşünülse de işsiz ve işlevsiz olan insanların mutlu olmaları zordur. Ayrıca sadece gelişmiş ülkelerin zorlanarak altından kalkabileceği böyle bir yükün, dünyanın bütünü için geçerli olabileceği ütopyadan öte bir olasılıktır. Toplum hayatındaki değişiklikler konusunda en kolay öngörü, eğitim ve tıbbı hizmetlerin kalitesinin çok yükselecek ve bu hizmetlerin geniş kitlelere ücretsiz veya çok düşük ücretle ulaştırılacak olmasıdır. İnsanların duygusal tepkilerinin sensörler aracılığı ile çözülmesi ve her yerde izlenmelerinin mümkün olması dijital diktatörlüklerin yaygınlaşmasını mümkün kılacak. İnsanlar refah istiyorlarsa demokrasiden, güvenlik istiyorlarsa özgürlüklerinden vazgeçmek zorunda hissedebilecekler. Bir yandan teknolojik gelişmeler, diğer yönden Covid-19’un yarattığı zorunluluklar sonucu doğan yeni eğilim ve alışkanlıklar önümüzdeki yirmi yılın geride kalan yirmi yıl gibi olmayacağının açık kanıtlarıdır. O nedenle bütün okuyuculara çok özel bir değişim ve dönüşüm sürecinin içinde yaşadıklarının bilincinde olmalarını ve geleceğin içinde uygun bir yer bulmak için kendilerini hazırlamalarını öneririm. Gelecekte tarihçiler 21.Yüzyılın başlangıcı olarak 2020 yılını almaları kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle üçüncü milenyumun ilk çeyreğinden ikinci çeyreğine geçmeye hazırlandığımız bu yıllarda yaşayanlar insanlık tarihinin çok özel bir evresine tanıklık etmekteler. Ayfer Özdemir
Uluslararası Nlp ve Profesyonel Yaşam Koçu
Kişisel Gelişim Uzmanı
Astroloji Danışmanı