Güz aylarında, tenha, tozlu kıyılar çoğalır. Kimsenin uğramadığı yerler olur ayak izlerinden geçilemeyen o yerler. Pazar tezgahları değişir önce. Aceleci, ham, safra yeşili renkli mandalinalarla dolar satıcı tezgahları. Soğuktan zorlandığını belli eden, bezginliği ile buğuzlu esnaflar meyvelerini tartarlar. Aceleyle oraya buraya seğirten telaşlı çaycı siparişlerini öyle gürültüyle alır ki, her yer canlanır. Tüm bu, her şey sanki onun içindir. Her şeyi kendine benzeten satıcıların atarlarını her ne kadar sevmesem de bir şeylerin ne kadar bize göre, ne kadar bizimle ilgili, algımıza göre olduğunu kanıtlarlar bana.
Sonra uzaktan, bir kafeden izlediğimiz o coşkulu kalabalığı ile bir konser... Karanlıkta kim oldukları belli olmayan müzisyenler, ışık zıpkınları altında hoplayıp zıplarken aynı ritimle hareket eden kalabalığın başlarını hilal ay gibi aydınlatan Apollo'nun kız kardeşi Artemis, müritlerini işaretliyor gibidir. İyonya’dayız. Homeros'un batı edebiyatının başlangıcı sayılan eseri İlyada’ya ilham olmuş topraklarda...
Bir de, güz ise mevsimlerden, derme çatma, tenha, deniz kıyısı kasabalarındaki kayık iskeleleri yalnız başlarına hırçın dalgalarla kalakalır. Uzaktan bakıldığında ‘ne kadar sevimli, ne kadar şairane’ olan iskele, yanına gidilince yalnızlığına, soğuk tenhalığının tekinsizliğine alıverir sizi. Ruhunuz o kadar acır ki kaçarsınız oradan. Homeros'un, suçu kendinde arayan, aynaya bakmayı ihmal etmeyen bilgeliğinin batı edebiyatına ilham olması kitlesine ibret verirken, aynı kitleyi bireysel de yapmış. Bu gibi genel yargılar, yordamalar, bizzat gene batılı aydınlanmacı, filolog felsefecilerce meta öykü denilip ötelense de bu ‘arka plan ışıması'ndan kurtulmak o kadar da kolay olmasa gerek. Sonuçta hepimiz masallarla büyümedik mi? Hepsi de meta öykü. İzole olmaya, kanaatkarlığa, distopik ortama alışmışken, alıştırılmışken bizi ne korkutabilir ki diye düşünürken dilimizi mi ısıralım? Her dem daha da kötüsü vardır sonuçta. Her şeyi işaret değeri ve marka niteliğine göre algılayıp değer atfeden günümüz simülasyon çağı insanı piknik yapmak, küçük bir hayat kurmak, dahası temiz bir soluk alabilmek için taşraya akın ederken aslında hem gerçek doğalarını hem de özlemlerini haykırıyor gibiler. Bu özlem, insanoğlunun bir şeyleri harcadıktan, bozduktan sonra kıymetli olanı anladığı anlamına geldiğinden umut verici. Bu şartlarda bile olsa umudun bir yerlerde önümüze çıktığını görmek her şeye rağmen sevindirici. Hoşça kalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 30 Ekim 2021 - 09:00
İyonya
Güz aylarında, tenha, tozlu kıyılar çoğalır
YAZARLAR
30 Ekim 2021 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir