Belki de adı konulmamış bir sendrom yaşıyoruzdur. Sadece ülkemizde değil dünyada yaşayan herkesin kafaları karma karışık. Yoksullar, yoksulluklarını kanıtsamış durumda. Umutlar onlarca bahar sonraya ertelendi. Geçtiğimiz günlerde, “Evlatlarımıza hepimizin hayali olan bir ülke bırakacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye büyüdükçe her kesimden vatandaşın refah seviyesi artacak,” diye bir haber okudum. Şaşırıp kaldım. Sanırım onlar daha başka bir boyutta yaşıyor biz başka bir boyutta yaşıyoruz. Bizim boyutumuzda, her şeyin fiyatını araştırmak ve en ucuzunu bulmak var. En kalitesiz ürünlerden yapılmış ucuz yemek yeme var. Tatil hayali kurmak, birikim yapmak, stressiz huzurlu yaşamak yok. Onların boyutunda, her şeyin fiyatını sormak, her yemeği yemek, gelecek kaygısı, üç ya da dört nesillerinin gelecek endişesi yok. Evet, Türkiye büyüyor ama kim Türkiye’si büyüyor? Bizim boyutumuzdaki ülkede ne büyüme var ne de güvenli bir gelecek. Asgari ücretliler başka, üç ya da dört kurumdan maaş alanların başka boyutta yaşadıkları kesin.
GIDA KÜRESEL SORUN OLDU
Kötü iklim koşulları, artan nakliye maliyetleri ve tedarik sorunları nedeniyle küresel gıda fiyatları son 50 yılın en yüksek seviyelerine ulaştı. Gıda sorununu çözmek için ülkelerin aldığı önlemler yetersiz kalıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından açıklanan küresel gıda fiyatları endeksi, haziran ayında 2011 yılından bu yana en yüksek seviyesine çıkmış, eylül ayında ise en son 1970’lerde gördüğü seviyelere ulaştı. FAO tarafından derlenen, tahıl, yağlı tohum, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen dünya gıda fiyatları ağustos ayında 127,4'e çıktı. Endeksteki yıllık artış ise yüzde 32,9 civarında. Fiyat artışlarında kötü hava koşullarının, artan navlun ve gübre maliyetlerinin, nakliye ve işgücü sorunlarının etkili olduğu belirtildi. Gıda harcamalarının hane halkı harcamasındaki payının yüksek olduğu bölgelerde özellikle temel besinlerdeki fiyat artışlarının sosyal etkileri hükümetlerin yüzleşmesi gereken bir sorun olarak ortaya çıkmış durumda. Temel besin ürünleri olan et, şeker, tahıl gibi ürünlerdeki fiyat artışları, son yıllarda kaydedilen en yüksek artışlar oldu. Böyle bir durumda gelecek nesiller açlık ve kıtlık ile mücadele etmek zorunda kalacak. Hangi huzurlu ve mutlu gelecekten bahsedilebilir. Konu tarım, gıda, toprak, vatan olunca hep aklıma Atatürk’ün bir sözü gelir. Atatürk, “Vatan toprağı kutsaldır bir karışı bile kaderine terk edilemez,” demiştir. Toprakların ne kadar kutsal olduğunu ne kadar güzel anlatıyor bu kısacık söz. Sanayileşme ve yanlış tarım politikaları yüzenden köylüler topraklarını satıyor ve şehirlere gelerek karın tokluğuna çalışıyor. Bir zamanlar kendi kendine yeten ülkeler arasında yer alıyorduk. Üretim yapan fabrikalarımız çiftçilerimiz vardı. Artık birçok gıda ürününü ithal ediyoruz. Gelecekte ürün ithal ettiğimiz ülkelerde zor duruma düşerse ne yaparız diye düşünen yok. Şimdiden önlemler alınmaz ise gelecek nesiller bizlerin çok kulaklarını çınlatacaktır. Bilim insanları uyarılarda bulunuyor, çevreciler, küresel ısınma ve iklim değişikliğine dikkat çekmek için avazı çıktığı kadar bağırıyor ama siyasiler bütün kesimlere kulaklarını tıkamış durumda. Sanki kendilerinden sonra hayat devam etmeyecekmiş gibiler. Yoksullar yoksulluklarını kanıtsamış durumdalar. Gelecekte asıl korkması gereken bence bugünün zenginleri. Bir gün gelecek ve kendilerine hizmet edecek hiç kimse kalmayacak. İşte o zaman ne olacak bilemiyorum. Nereye kaçacaklar acaba!.. Kaygı sendromu diye başladık söze ve nerelere geldik. Kaygılıyız, önümüzü göremiyoruz. Kazancımız ancak karnımızı doyurmaya yetiyor. Hala anlayamıyorum, çocuklu bir ailenin asgari ücretle nasıl geçindiğini. Son iki yılda gıda fiyatları en az iki katına çıktı. Gerçek enflasyon rakamlarının açıklanmadığını herkes biliyor. Başka boyutta yaşayan, 3-4 yerden maaş alanların enflasyon rakamları bizleri hiç ilgilendirmiyor. Geleceksiz gelecek gibi bir kaosun içine düşmüş durumdayız, vay halimize.
Kötü iklim koşulları, artan nakliye maliyetleri ve tedarik sorunları nedeniyle küresel gıda fiyatları son 50 yılın en yüksek seviyelerine ulaştı. Gıda sorununu çözmek için ülkelerin aldığı önlemler yetersiz kalıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından açıklanan küresel gıda fiyatları endeksi, haziran ayında 2011 yılından bu yana en yüksek seviyesine çıkmış, eylül ayında ise en son 1970’lerde gördüğü seviyelere ulaştı. FAO tarafından derlenen, tahıl, yağlı tohum, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen dünya gıda fiyatları ağustos ayında 127,4'e çıktı. Endeksteki yıllık artış ise yüzde 32,9 civarında. Fiyat artışlarında kötü hava koşullarının, artan navlun ve gübre maliyetlerinin, nakliye ve işgücü sorunlarının etkili olduğu belirtildi. Gıda harcamalarının hane halkı harcamasındaki payının yüksek olduğu bölgelerde özellikle temel besinlerdeki fiyat artışlarının sosyal etkileri hükümetlerin yüzleşmesi gereken bir sorun olarak ortaya çıkmış durumda. Temel besin ürünleri olan et, şeker, tahıl gibi ürünlerdeki fiyat artışları, son yıllarda kaydedilen en yüksek artışlar oldu. Böyle bir durumda gelecek nesiller açlık ve kıtlık ile mücadele etmek zorunda kalacak. Hangi huzurlu ve mutlu gelecekten bahsedilebilir. Konu tarım, gıda, toprak, vatan olunca hep aklıma Atatürk’ün bir sözü gelir. Atatürk, “Vatan toprağı kutsaldır bir karışı bile kaderine terk edilemez,” demiştir. Toprakların ne kadar kutsal olduğunu ne kadar güzel anlatıyor bu kısacık söz. Sanayileşme ve yanlış tarım politikaları yüzenden köylüler topraklarını satıyor ve şehirlere gelerek karın tokluğuna çalışıyor. Bir zamanlar kendi kendine yeten ülkeler arasında yer alıyorduk. Üretim yapan fabrikalarımız çiftçilerimiz vardı. Artık birçok gıda ürününü ithal ediyoruz. Gelecekte ürün ithal ettiğimiz ülkelerde zor duruma düşerse ne yaparız diye düşünen yok. Şimdiden önlemler alınmaz ise gelecek nesiller bizlerin çok kulaklarını çınlatacaktır. Bilim insanları uyarılarda bulunuyor, çevreciler, küresel ısınma ve iklim değişikliğine dikkat çekmek için avazı çıktığı kadar bağırıyor ama siyasiler bütün kesimlere kulaklarını tıkamış durumda. Sanki kendilerinden sonra hayat devam etmeyecekmiş gibiler. Yoksullar yoksulluklarını kanıtsamış durumdalar. Gelecekte asıl korkması gereken bence bugünün zenginleri. Bir gün gelecek ve kendilerine hizmet edecek hiç kimse kalmayacak. İşte o zaman ne olacak bilemiyorum. Nereye kaçacaklar acaba!.. Kaygı sendromu diye başladık söze ve nerelere geldik. Kaygılıyız, önümüzü göremiyoruz. Kazancımız ancak karnımızı doyurmaya yetiyor. Hala anlayamıyorum, çocuklu bir ailenin asgari ücretle nasıl geçindiğini. Son iki yılda gıda fiyatları en az iki katına çıktı. Gerçek enflasyon rakamlarının açıklanmadığını herkes biliyor. Başka boyutta yaşayan, 3-4 yerden maaş alanların enflasyon rakamları bizleri hiç ilgilendirmiyor. Geleceksiz gelecek gibi bir kaosun içine düşmüş durumdayız, vay halimize.