Bugüne dek belki de hikayesini bilmediğiniz halde her dinlediğimizde yüreğimize dokunan bir eser ile Cumartesi’ye merhaba diyelim. ‘’Kimseye Etmem Şikayet…’’
Türk Sanat Musikisini sadece bir müzik türü olarak bilmek büyük cehaletinin izleridir. Geçtiğimiz haftalarda da yazdığım birçok eserin hikayesi ile de Musikinin ne kadar kıymetli olduğunu az da olsa sizlere kanıtlama fırsatı bulmuştum. Sizler ile yine bir araya gelmemi fırsat bilerek bu eşsiz eserin arkasından bizlere seslenen, yakaran ve ağlayan bir kız çocuğunun hikayesini anlatacağım. İhsan Raif Hanım 1877 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetinde olan Beyrut’ta dünyaya gelmiştir. Annesi Nafia, ev hanımı olup, babası ise Topkapı Sarayı’nın gözde kişiliklerinden ve II. Abdulhamit zamanında valilik ve bakanlık yapan Köse Mehmed Raif Paşa’dır. Nişantaşı Rumeli caddesi üzerinde Taşkonak’ta ikamet eden aile, yaşadıkları her semt ve şehirde kişilikleri ve duruşları ile tüm insanların dikkatini çekmiş saygınlıklarını kazanmıştır. 30’lu yaşlarında büyük bir şair olacak olan küçük kızımız İhsan, Türk ve Dünya Edebiyatlarına çok düşkündür. Bu edebiyata olan sevgisi tüm öğretmenleri tarafından bilinir ve takdir edilir seviyeye gelmiştir. Eğitiminde büyük rol oynayan Mehmed Paşa ise tüm çocuklarının öğrenim düzeyine çok dikkat eder, saray mensupları ile eşdeğer olmasını istemiştir. İhsan Raif 13 yaşına kadar eğitimine tüm isteği, arzusu ile devam etmiş ama öyle bir gün gelmiştir ki çocuklarının eğitimine büyük önem veren babası öğrenim hayatından minicik kızı Raif’i alıkoymuştur.
Aile bireyleri her sabah olduğu gibi bir Cuma sabahı kahvaltı etmiş, ve evin babası salonda, evin annesi mutfakta ve her çocuk gibi evin çocukları da odalarında ve bahçede oyun oynamaktadır. İhsan Raif Taşkonak’ta ki odasında kız kardeşi Belkıs ile oynarken odaya hayatlarında hiç görmedikleri bir adam girmektedir. Bu yabancı adam İhsan Raif’i kaçırmaya çalışsa da çocukların çığlıkları bu kapkaçı önlemiştir. Bir süre sonra eve giren bu adamın adının Mehmed Ali ve bir devlet memuru olduğu, konak hizmetlilerinin yardımı ile kız çocuklarının odasına girdiği öğrenilmiştir.
Memur olan Mehmed Ali, İhsan Raif’in ve ailesini tüm semtte yaptıkları ile kirletmiş, O zamanlar bu yapılanlar ‘’Namus’’ çatısı altında değerlendirildiği için Mehmed Paşa ailedekilerin yalvarmalarına, ağlamalarına aldırış etmeden edebiyatın incisi olan İhsan Raif kızını Mehmed Ali ile evlendirmiştir. Bu evlilik ile birlikte Mehmed Paşa artık hem kendi ismini hem de ailesi üzerindeki bu kiri ortadan kalıcı bir şekilde temizlemiştir. Daha hayatının başlangıcında, 13 yaşında kendisine şair denilecek yeteneğe sahip İhsan Raif kendini tanıyamadan 13 yaşında evlenmiş ve 14 yaşında hamile kalmıştır. Babasının isteği üzerine evlenen Raif bir müddet sonra canına tak ederek yaşama tutunmaya çalıştığı İstanbul’dan ayrılma kararı almıştır. İşte bu ayrılık sırasında, gözyaşları şiir yazdığı defterine damla damla akarken yazmıştır bu güfteyi… Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime
Perde i zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime İhsan Raif Hanım’ın babası için düşündükleri bir günlüğünde ortaya çıkmıştır: ‘’Babamın terazisinin şaştığını hiç görmedim ben. Onu Hazret-i Ömer adaletinin timsali bilirdim. Benim istikbalimi tartarken adil olmadı o terazi. Günlerce gözyaşı döktüm, yalvardım. Babacığım yapma, derslerime çalışayım ben gencim dedim ama dinlemedi…’’ Yüzyıllar geçse de bazı yaşanmışlıklar günümüzde hala tekrar ediyor… Belki bir gün herkes yaşadıklarından ders çıkarabilir.
Türk Sanat Musikisini sadece bir müzik türü olarak bilmek büyük cehaletinin izleridir. Geçtiğimiz haftalarda da yazdığım birçok eserin hikayesi ile de Musikinin ne kadar kıymetli olduğunu az da olsa sizlere kanıtlama fırsatı bulmuştum. Sizler ile yine bir araya gelmemi fırsat bilerek bu eşsiz eserin arkasından bizlere seslenen, yakaran ve ağlayan bir kız çocuğunun hikayesini anlatacağım. İhsan Raif Hanım 1877 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetinde olan Beyrut’ta dünyaya gelmiştir. Annesi Nafia, ev hanımı olup, babası ise Topkapı Sarayı’nın gözde kişiliklerinden ve II. Abdulhamit zamanında valilik ve bakanlık yapan Köse Mehmed Raif Paşa’dır. Nişantaşı Rumeli caddesi üzerinde Taşkonak’ta ikamet eden aile, yaşadıkları her semt ve şehirde kişilikleri ve duruşları ile tüm insanların dikkatini çekmiş saygınlıklarını kazanmıştır. 30’lu yaşlarında büyük bir şair olacak olan küçük kızımız İhsan, Türk ve Dünya Edebiyatlarına çok düşkündür. Bu edebiyata olan sevgisi tüm öğretmenleri tarafından bilinir ve takdir edilir seviyeye gelmiştir. Eğitiminde büyük rol oynayan Mehmed Paşa ise tüm çocuklarının öğrenim düzeyine çok dikkat eder, saray mensupları ile eşdeğer olmasını istemiştir. İhsan Raif 13 yaşına kadar eğitimine tüm isteği, arzusu ile devam etmiş ama öyle bir gün gelmiştir ki çocuklarının eğitimine büyük önem veren babası öğrenim hayatından minicik kızı Raif’i alıkoymuştur.
Aile bireyleri her sabah olduğu gibi bir Cuma sabahı kahvaltı etmiş, ve evin babası salonda, evin annesi mutfakta ve her çocuk gibi evin çocukları da odalarında ve bahçede oyun oynamaktadır. İhsan Raif Taşkonak’ta ki odasında kız kardeşi Belkıs ile oynarken odaya hayatlarında hiç görmedikleri bir adam girmektedir. Bu yabancı adam İhsan Raif’i kaçırmaya çalışsa da çocukların çığlıkları bu kapkaçı önlemiştir. Bir süre sonra eve giren bu adamın adının Mehmed Ali ve bir devlet memuru olduğu, konak hizmetlilerinin yardımı ile kız çocuklarının odasına girdiği öğrenilmiştir.
Memur olan Mehmed Ali, İhsan Raif’in ve ailesini tüm semtte yaptıkları ile kirletmiş, O zamanlar bu yapılanlar ‘’Namus’’ çatısı altında değerlendirildiği için Mehmed Paşa ailedekilerin yalvarmalarına, ağlamalarına aldırış etmeden edebiyatın incisi olan İhsan Raif kızını Mehmed Ali ile evlendirmiştir. Bu evlilik ile birlikte Mehmed Paşa artık hem kendi ismini hem de ailesi üzerindeki bu kiri ortadan kalıcı bir şekilde temizlemiştir. Daha hayatının başlangıcında, 13 yaşında kendisine şair denilecek yeteneğe sahip İhsan Raif kendini tanıyamadan 13 yaşında evlenmiş ve 14 yaşında hamile kalmıştır. Babasının isteği üzerine evlenen Raif bir müddet sonra canına tak ederek yaşama tutunmaya çalıştığı İstanbul’dan ayrılma kararı almıştır. İşte bu ayrılık sırasında, gözyaşları şiir yazdığı defterine damla damla akarken yazmıştır bu güfteyi… Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime
Perde i zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime İhsan Raif Hanım’ın babası için düşündükleri bir günlüğünde ortaya çıkmıştır: ‘’Babamın terazisinin şaştığını hiç görmedim ben. Onu Hazret-i Ömer adaletinin timsali bilirdim. Benim istikbalimi tartarken adil olmadı o terazi. Günlerce gözyaşı döktüm, yalvardım. Babacığım yapma, derslerime çalışayım ben gencim dedim ama dinlemedi…’’ Yüzyıllar geçse de bazı yaşanmışlıklar günümüzde hala tekrar ediyor… Belki bir gün herkes yaşadıklarından ders çıkarabilir.