Bizim nesil iyi bilir. Bir çizgi film vardı çocukken, “tontonlar” diye. Bu tontonlar her yerdeydiler ve çok kullanışlıydılar. Bir aileye yardımcı bir tonton vardı, “değiş tonton” diyordunuz, o da değişip istenilen şekle bürünüyordu. Sizin ne istediğinizi de biliyordu üstelik. Örneğin bir makasa mı ihtiyacınız var; tonton değişip makas oluyordu. Ya da testereye dönüşüyordu. Yani tontonunuz siz ne isterseniz o oluyordu. Bir şeylerin daha kolay olması gerekliliği fikrinden mi çıkmıştı bilmiyorum ama, zamanının ilerisinde bir fikirdi kanımca.
Şu sıralar bilim ve teknoloji dünyası programlanabilir materyal diye bir şeyden söz ediyor. İleriki nesillerin malzemelerini çok amaçlı programlanabilir biçimde tasarlıyorlar. Malzeme de amacımıza göre hizmet veriyor. Nasıl? Harika, değil mi? Sadece günlük ihtiyaçlara göre değil de genel düşünürsek, bu bir devrim. Diyelim deprem oldu. Evlerimiz depremi en hasarsız şekilde karşılayacak biçimde tasarlanıyor. Sel ya da tusunami mi oldu? Yerde döşeli materyal bir set oluyor ya da suyun doğasına uygun hale geliyor. Kısacası materyalin de bir nevi yapay zekası oluyor.
Bu dediklerim hayata ne zaman geçer bilinmez. Ancak bazı bilim ve inovasyon şirketleri bunun üzerinde düşünmekle kalmayıp üretime bile geçmişler. Tasarlanan bir çatı sistemi; yağmurlu havada farklı, güneşli havada farklı davranıyor. Yağmurda su biriktirirken, güneşte enerji depoluyor.
Yaşadığı yeri hoyratça kullanan insanoğlu; felaketlere yol açacağını öngördüğünden, önlemler alma peşinde. “Terranova” dizisindeki ya da “Avatar” filmindeki gibi uzayda bir yere güvenli üs kurma da bu planlar dahilinde. İnsan düşünmeden edemiyor. Bu yenilikleri yapmak için felaketlere sebep olacak şekilde davranmazsak daha iyi değil mi? Yenilikler, gelişimler olması için yıkım mı gerekli? İnsan güven içinde yaşamak istiyor. Bu, temel bir ihtiyaç. Her şeyin önce “suyunu çıkarıp”, sonra idrak üstü çözümler arama gayretine şahit olmak, günümüz insanını kendine yabancılaştırdı. Antik dönem felsefelerinden bu yana, şüphecilik çok olağan ve gerekli bir şeyken; şüpheyle paranoyaklık, teoriyle komplo teorisi arasındaki farkı seçemez olduk.
Tıp dünyasını ele alalım. Sağlığımız çok önemli. Onsuz hiçbir şey olmuyor. Sağlığımızı emanet ettiğimiz tıp mensupları da en az sağlığımız kadar önemli. İlaç firmalarının sisteme, sistemin ilaç firmalarına baskı yaptığını, sistemin elindeki tıbbın da ihtiyacımız olmayan ilaçları almamızın yolunu açtığını bilmeyen kalmadı. Her sene yeni bir hastalık ve salgınla tedirgin edilip, akıl almaz tıbbi harcamalar yapıldığını da herkes biliyor. Her yıl yeni gripler, salgınlar, hayvanlardan geçen hastalıklar filan… Tabi bu durumda tarım ve hayvancılık da tehdit altında.
Bu yaşadığımız evrenin bir çeşit simülasyon olduğunu düşünen teorisyenler var. Buna şaşırmamalı. Bunlar hep güvensizlikten. Sistem sömüre sömüre, sonunda güvenimizi de sömürdü sanırım. Işıklar içinde uyusun; duayen gazeteci yazar Çetin Altan “ enseyi karartmayalım” derdi. Bunun için her şey aydınlık ve şeffaf olmalı tabi ki. Umuyorum yarın daha aydınlık bir güne uyanırız.
Bilimden, sanattan, yeniliklerden, farkındalıklardan uzak kalmayın. Çünkü onlar bizden hiç mi hiç uzak değil. Hoşçakalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 26 Ocak 2019 - 12:17
Materyal programlanabilir mi?
Bizim nesil iyi bilir
YAZARLAR
26 Ocak 2019 - 12:17
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir