Kalem gibi dümdüz ağaçların çevrelediği incecik bir köy yoluna saptık. Arada bir çınar ağaçlarına rastlıyoruz. Yakınlarda mutlaka çeşme de vardır. Var elbette, olmaz olur mu hiç? Bu köy besbelli hayvancılık yapıyor. Bunu, çeşmenin uzun oluğundan anlıyorum. Böyle uzun çeşme oluklarında koyunlar ya da keçiler sulanır. Arabanın camından arada bir başını uzatıp mis gibi çam kokularını büyük bir iştahla içine çeken eşim mest olmuş durumda. Ben de iki yanımdan geçip giden güzellikleri kaçırmamaya çalışırken bir yandan da arabanın kontrolünü sağlıyorum. En iyisi yavaşlamak. Sadece bir tek arabanın sığacağı genişlikte olan dar asfalt yol küçük mavi bir dere gibi bizi kıvrıla kıvrıla köy merkezine götürüyor. Arkamız bayır önümüz çukur, denize doğru dökülüyor gibiyiz. Uzaktaki deniz arada kendisini bir gösterip bir kayboluyor. Yoldan aşağı doğru bakınca evlerin üstünü görüyoruz. Ara ara yeni yapıldığı anlaşılan modern yazlıklar var. Anlaşılan şehirliler burayı çoktan keşfetmişler. Bayır aşağı köy merkezine inerken daracık yolda eski model binek tipi bir renoult ile burun buruna gelsek de arabadaki adam buralardan geçen yabancılara aşina olmalı ki temkinli ve dikkatli. Zamanla buraların herkesçe fark edilip, uğrak yeri olmasından köylülerin de gene zamanla şimdiki bakir hallerini kaybedip, gelene geçene bir şeyler satmak için sırnaşan Assos’lu satıcı kadınlara dönüşmesinler diye geçiriyorum içimden. Neyse tüneller bitiyor gibi. Yeni yol açılınca buralara çok gelen olmaz. Burası mı neresi? Arıklı yolu hani Küçükkuyu’ya giderken... Köy merkezinden ağır manevralarla geçerken, yanı başımızda bir kahvehane, müşterileri ile birlikte tıpkı iskelesinden kalkan bir vapur gibi geriye doğru uzaklaşıyor. Bu tip yanılsamalar benim başımı döndürür. Vertigomu azdırır. Ama böylesine tenha güzellikler insanın vertigosunu zaten azdırmalı. Assos yoluna yaklaşıyor sonunda yolla birleşiyoruz. Artık deniz yanı başımızda. Küçükkuyu'ya gidene kadar bize eşlik edecek deniz, bu. Köpüklerine de bakılırsa Küçükkuyu sahilleri dalgalı. Cam göbeği rengindeki kıyılar insanı susatıyor. Babamla birlikte akşam kadehlerinin boşalışını özlesem de, hafta sonuna kadar bekleyebilirim. Şimdi şezlonglarımıza oturduk sahildeyiz. Rengarenk taşlar var yanımızda. Havlularımız uçuşuyor rüzgardan. Denizin sesi büyük kayaların dibini doldururken vurmalı egzotik çalgılara benzer sesler çıkarıyor.
Dalgalar var. Denizin kokusu aynı. Deniz kuşları da var. Gecikmiş yazlıkçılar... Her şey yerli yerinde. Bir şey eksik gibi. “Eksik ne” diye düşünüyorum. Allah’ım eksik olan ne? Evet sonunda hatırlıyorum. Ve elime alıyorum kağıt kalemi. Heyecanla yazmaya koyuluyorum. Bunu sizlerle ve özellikle de mutlaka seninle paylaşmalıyım diye düşünüp hızlı hızlı düşüncelerimin akışını bozmadan yazıyorum. Cumartesi görüşürüz hoşça kalın...
YAZARLAR
Yayınlanma: 03 Ekim 2020 - 10:00
Mavi yol
Kalem gibi dümdüz ağaçların çevrelediği incecik bir köy yoluna saptık
YAZARLAR
03 Ekim 2020 - 10:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir