Bir tek hayatımız var ve zaman su gibi akıp geçiyor. Güzel anlarımız da 'dur bekle' diyemiyoruz. Kötü anlarımızın yaşanmasına engel olamıyoruz. Sanki bundan sonrası çok daha güzel olacakmış gibi özlem ve sevgilerimizi erteleyip duruyoruz, Önemli olan her ‘an’ını anlamlı kılanların yanında olmak ve onlarla vakit geçirmek.
Ülkemizde bir insan ömrü yaklaşık olarak 70 ile 80 yıl arasında değişiyor. Bazı Avrupa ülkelerinde bu rakam 80-100 yıla kadar çıkıyor. Onların milli gelirleri, beslenmeleri, stressiz huzurlu ortamlarda yaşamaları, daha çok spor yapmaları, disiplinli olmaları, doğduklarından itibaren hayatlarının devlet garantisi altında olduğunu bilmeleri bu uzun yaşamlarına yansıyor.
Türkiye’de yaklaşık 80 yıl yaşayan bir kişinin 25 yılı uykuda geçiyor. 20 yılı eğitim ve en az 25 yılı da iş hayatında geçiyor. Aslında ülkemizde insanlar kendilerine zaman ayırarak 35 yıl kendilerine vakit ayırabiliyorlar. Bu 35 yılın da yaklaşık 11-12 yılı uykuda geçiyor. Geriye kaldı 22 yıl. Öyleyse insan ömrü 20 ile 22 yıl arasında kısacık bir dönemi kapsıyor.
Tabi bu 22 yılı sağlıklı yaşayabilmek için biraz genç olmak gerekiyor. Günümüz şartlarında ne kadar sağlıklı yaşayabilindiği bilinen bir gerçek. Yaşlılık ve hastalıklarla geçirilecek 22 yıl insana bir işkence gibi gelebilir. Kısacası 60 yaşına geldiğinde birazcık huzura kavuşuyorsun. Ama ne uzun seyahatlere çıkabiliyor, ne istediğini yapabiliyorsun. Yerleşik hayatı terk etmen çok zor oluyor. Evlenmişse ya torun bakıyor ya da parklardaki serin ağaç gölgesinin altında ölümü bekliyor.
HAYAT BU MU?
Ülkemizde yaşamların hemen hemen yarısından çoğunu bekleyen hayat tam da böyle oluyor. İş hayatına geç başlarsan paran olmuyor, erken başlarsan gençliğin heba olup gidiyor. Kısacası iki ucu pislikli çomak. Daha geçim sıkıntısının stresini, çocukların büyüme, okuma, iş hayatına atılmalarındaki zor süreçlere hiç değinmedim. Böyle bir hayat neye yarar. Dünyaya geliş amacımız bu mu? Tabi ki de bu değil. Herkes bolluk içinde yarınını düşünmeden bir hayat sürmek ister. Sosyal devlet anlayışındaki birçok ülkede, uzun ve güzel hayatlar sürmek mümkün.
80 YIL YAŞADIĞIMIZI SANARAK 20 YIL YAŞIYORUZ
Evet maalesef 80 yıl yaşadığımız sanarak alında 20 yıl yaşıyoruz o da 60 yaşından sonra. Bu yaşa gelene kadar huzur ve mutluluğu arayıp duruyor insanlar. Bazı kişiler kendini dine adayarak son görevi olan hacca gitmek istiyor. Onca yıl, rahat bir yaşlılık dönemi geçirmek için biriktirdiği parasını da, belki öteki dünyada rahat ederim diyerek dini görevine harcıyor. Çünkü gençlikte ertelenen, ötelenen hayal ve düşünceleri yaşlanınca yerine getirmek mümkün olmuyor.
Hayatımız boyunca hep erteliyoruz hayallerimizi. Önce iş diyoruz, aş, eş, çoluk çocuk, ev, araba, 'el alem ne der' diyoruz. Sonra bir bakıyoruz ömrümüzün sonuna gelmişiz. Eş ve çocuklar önemli tabi ki de ya diğerleri. Şehirde beş ya da on katlı bir binanın herhangi bir dairesinde yaşayana sorsak, nasıl bir yaşlılık geçirmek istediğini, yüzde doksanı bahçeli, küçük bir evde, kedi, köpek ve tavuklarla sakin bir hayat geçirmeyi düşlediklerini söylerler. Peki o zaman, neden onca para verip kendinize betondan bir hapishane aldınız? Günümüzde birçok hayatı toplum yapısı şekillendiriyor. Hayallerimizdeki hayatı değil, toplumun binlerce yıl genetiğine işlemiş yaşamlar. Bu bir toplumsal sürekliliğin hastalığıdır ve tedavisi çok zordur. Çıplak doğduk ve iki metrelik kefenle gömüleceğiz hepsi bu. 80 yıl ki yaşam bir yanılsamadır, gerçekte sadece 20 yıl yaşıyoruz.
Medeniyet dediğimiz kavram teknolojiyle birleşerek insan aklını, ruhunu, benliğini, bilincini alt üst etmiş durumda. Bütün gün akıllı telefonlarımızdan başımızı kaldırıp, eş, dost ve arkadaşlarımızın kalplerinde neler olduğuna bakmıyoruz. Sadece oturup birkaç dakika çay içtikten sonra herkes yoluna gidiyor. O süre içinde de akıllı telefonlarımızdan gözümüzü ayıramıyoruz. O kadar bağlanmışız ki internete, sanki dünyanın herhangi bir yerinde yolunda gitmeyen bir şeyler olsa düzelteceğiz. Sadece o olayı birkaç saat konuştuktan sonra unutacağız. Artık dünyanın içinde yaşadığımız ortamlarda kendimizi kaybediyoruz. Kendi kendimize bile yabancılaşıyoruz. O kadar yalnızız ki, sosyal medyadaki yazışmaları ‘sosyalleşme’ sanır hale gelmişiz.
Birçok bilim kurgu filminde robotların dünyayı işgal etmesi ve insanları köle gibi kullanması anlatılır. İleride belki robotların dünyayı işgal etmesine gerek kalmayacak, çünkü insanlar hızla robotlaşıyor. Bazı büyük küresel şirketler insanların beyinlerine cip takmak için çalışmalarının son aşamasına gelmiş durumda. Sistemin istediği tür de bir insan yaratmanın formülünü buldular. Düşüncesiz, duygusuz, tepkisiz, sevgisiz, algısız bir türü köle gibi kullanmak hiç de zor olmasa gerek. Düşünün yaklaşık 80 yıllık yaşamımızda sadece anlamlı, güzel ve mutlu yaşayabileceğimiz 20 yılımız var. İyi değerlendirmeliyiz.
YAZARLAR
Yayınlanma: 05 Haziran 2020 - 17:00
Mutlu olmayı beklerken ömür bitiyor
Bir tek hayatımız var ve zaman su gibi akıp geçiyor
YAZARLAR
05 Haziran 2020 - 17:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir