Bir köşesinde çam ağaçları, bir köşesinde oyun parkı, başka bir köşede basketbol sahası diğer bir köşede futbol sahası okul denilince aklıma gelen manzara bu şekildeydi benim. İlk okul ve ortaokulların ayrılması ile birlikte hızla bir okul yapma serüveni de başlamış oldu ülkemizde. Yapılan yeni okulların kimisi için de mevcut okul bahçeleri tercih edilince ya oyun parkını yıktık ya basketbol sahasını ortaya da bir duvar çektik oldu bize iki okul. Okul sadece dört duvar değildir derken hep bunları anlatmak istemiştik aslında. Bahçesinde piknikler yapılan, müsabakalar düzenlenen küçük birer kampüstü okullarımız şimdi öğrenciler belki de bu yüzden ‘’Yerim dar,’’ diyorlar.
***
Üniversitelere öğrenci kabulünde baraj puanın kalkmış olması yine çok konuşuldu. Eğitimin niteliği mi niceliği mi önemli diye soranlar çok oldu. Acaba ülke olarak bazı cümleleri kurmayı mı seviyoruz? ‘’Şu kadar milyon üniversite öğrencimiz var,’’ gibi. Şahsi fikrimi soracak olursanız, ben acaba geçen yıllarda uygulanan 150 ve 180 barajları yükselmeli mi diye düşünüyordum. Bu barajlara geçen yıl takılan yaklaşık 700.000 öğrenci olduğunu da hesaba katarsak barajın yarar ya da zararlarını varın siz hesaplayın.
***
Yaklaşan bir diğer merkezi sınav ise LGS… Liselere geçiş için her yıl düzenlenen bu sınava bazı öğrenciler harıl harıl çalışırken bazı öğrencilerin ise bu taraklarda pek bezleri yok. Hangi okul merkezi sınavla, hangi okul ortalama ile öğrenci kabul ediyor gibi konularda dahi eksiklik hisseden öğrencilerimiz var. Bu konuda rehber öğretmenlerimizin tekrar tekrar bilgilendirme toplantıları yapmasının gerekli ve faydalı olacağı düşüncesindeyim. Öğrencilerimizin ilgi ve yeteneklerine uygun bir okul tercih etmeleri onları mutlu ve başarılı kılacaktır. Benden söylemesi.
***
Pademi ile birlikte hayatları etkilenmeyen kimse kalmadı desek yeridir. Bence en başta da çocuklar geliyor. Akademik kayıpların olduğu aşikâr. Peki ya daha küçük çocuklar? Ekran sürelerinin kısıtlanamaması, sosyal çevreden kopuk geçirilen zamanlar yaşça daha küçük çocukları daha fazla etkiliyor. Yaygın gelişimsel bozukluklara meyilli çocuklar bu belirtileri daha kolay gösterebiliyor. Dil ve konuşma gereksinimleri de geçen yıllara göre daha da artmış durumda. En az ilk üç yıl ekrandan tamamen uzak durulması gerektiği sık sık vurguladığımız bir husus, evet yemek yedirirken bile…
***
Kıymetli okur, gündemi kısa kısa özetlemeye çalıştığımız bir hasbihalin daha sonuna geldik.
Bu haftayı da Mustafa Çiftçi ile noktalayalım öyleyse;
‘’Ben onu bunu bilmem arkadaş, okul çok iyi geliyor sevdalı adama. Devlet senin için kalorifer yakıp ısıtıyor; "Gel buraya, sıcacık otur," diyor. Öğretmen soru sorarsa, "Bilemedim hocam," de, boynunu bük. Boynu bükük adama kim, ne diyebilir? Ben de zaten sevda uğruna boynu bükülmüş adamdım.’’ Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
***
Üniversitelere öğrenci kabulünde baraj puanın kalkmış olması yine çok konuşuldu. Eğitimin niteliği mi niceliği mi önemli diye soranlar çok oldu. Acaba ülke olarak bazı cümleleri kurmayı mı seviyoruz? ‘’Şu kadar milyon üniversite öğrencimiz var,’’ gibi. Şahsi fikrimi soracak olursanız, ben acaba geçen yıllarda uygulanan 150 ve 180 barajları yükselmeli mi diye düşünüyordum. Bu barajlara geçen yıl takılan yaklaşık 700.000 öğrenci olduğunu da hesaba katarsak barajın yarar ya da zararlarını varın siz hesaplayın.
***
Yaklaşan bir diğer merkezi sınav ise LGS… Liselere geçiş için her yıl düzenlenen bu sınava bazı öğrenciler harıl harıl çalışırken bazı öğrencilerin ise bu taraklarda pek bezleri yok. Hangi okul merkezi sınavla, hangi okul ortalama ile öğrenci kabul ediyor gibi konularda dahi eksiklik hisseden öğrencilerimiz var. Bu konuda rehber öğretmenlerimizin tekrar tekrar bilgilendirme toplantıları yapmasının gerekli ve faydalı olacağı düşüncesindeyim. Öğrencilerimizin ilgi ve yeteneklerine uygun bir okul tercih etmeleri onları mutlu ve başarılı kılacaktır. Benden söylemesi.
***
Pademi ile birlikte hayatları etkilenmeyen kimse kalmadı desek yeridir. Bence en başta da çocuklar geliyor. Akademik kayıpların olduğu aşikâr. Peki ya daha küçük çocuklar? Ekran sürelerinin kısıtlanamaması, sosyal çevreden kopuk geçirilen zamanlar yaşça daha küçük çocukları daha fazla etkiliyor. Yaygın gelişimsel bozukluklara meyilli çocuklar bu belirtileri daha kolay gösterebiliyor. Dil ve konuşma gereksinimleri de geçen yıllara göre daha da artmış durumda. En az ilk üç yıl ekrandan tamamen uzak durulması gerektiği sık sık vurguladığımız bir husus, evet yemek yedirirken bile…
***
Kıymetli okur, gündemi kısa kısa özetlemeye çalıştığımız bir hasbihalin daha sonuna geldik.
Bu haftayı da Mustafa Çiftçi ile noktalayalım öyleyse;
‘’Ben onu bunu bilmem arkadaş, okul çok iyi geliyor sevdalı adama. Devlet senin için kalorifer yakıp ısıtıyor; "Gel buraya, sıcacık otur," diyor. Öğretmen soru sorarsa, "Bilemedim hocam," de, boynunu bük. Boynu bükük adama kim, ne diyebilir? Ben de zaten sevda uğruna boynu bükülmüş adamdım.’’ Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.