Bilinçaltı Dönüşüm Uzmanı, aynı zamanda NLP ve Yaşam Koçu olan Eğitimci Yazar Oya Özer’le birlikte bilinçaltımızın gizil dünyasına doğru spritüal bir yolculuğa çıktık. Ülkenin dört bir yanında çeşitli seminerler gerçekleştiren, “Vazgeçme Kendinden” ve “Sen Nasılsın?” kitaplarının yazarı olan Oya Özer, hem kişisel gelişim hem de bilinçaltı çalışmalarıyla ilgili uyguladığı terapi yöntemlerini sohbet havasında geçen röportajımızda anlattı.
Merhaba Oya Hanım, öncelikle çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Ne zaman ve nasıl yöneldiniz bu alana?
“Davranış Bilimleri ve Sosyoloji mezunuyum ama bir sosyolog olarak toplumları değiştirmek yerine çekirdek aileden başlayarak insanı değiştirmenin bütün dünyayı değiştireceğini bildiğim için insanla çalışmaya karar verdim. Biraz daha tekile düştüm yani. Sonra da insandan daha geriye giderek bilinçaltıyla çalışmaya karar verdim. 15 yıldır yapıyorum bu işi. Klinik olarak çalıştığımız bir kurum vardı, ben de o kurumda davranış bilimleri uzmanı olarak çalışıyordum. Bir süre sonra kurumsal çalışmanın benim kendi çalışmalarım için yetersiz kaldığını gördüm ve bu yüzden özelleşmeye karar verdim. Bir terapi merkezi açtım kendime. Bunun içerisinde çok sayıda çalışmamız var. Koçluk yapıyorum mesela, insanları geleceğe hazırladığımız bir yolculuk bu. Ama asıl çalışma alanım terapi alanı. Burada hipnoz, regresyon ve birçok yöntemle çalıştığımız bilinçaltı çalışmaları var. NLP ve yaşam koçu olarak hem öğrenciler yetiştiriyorum hem de eğitim almak isteyenlere yardımcı oluyorum.”
Son dönemde kişisel gelişim, enerji, çekim yasaları ve NLP konuları çok fazla popülarite kazanarak belirli kalıplar içine yerleşti. Spiritüalizm de aynı şekilde… Bu da bazı kesimler için önyargı oluşturdu aslında. Nasıl değerlendiriyorsunuz bunu?
“Bizim işimiz madde ve manayla. Yani, neyi nasıl yaptığınızı bildiğiniz zaman tanımların bir önemi kalmıyor aslında. Evet, kişisel gelişim dünyası 2000’lı yıllardan itibaren çok klişe cümlelerle yol almaya başladı. Üzücü bir durum bu. İnsanlar her şeyin sihirli bir değnekle düzeleceğine inanır bir duruma geldi. Ama aslında bu böyle bir şey değil. Mesela spritüal demek, mana demektir. İnanç tarafımızdır bu. Görmediğimiz şeye inanmaktır. Ezoterik anlamda maddenin görünmeyen kısmıdır. Ve bunun arkasına baktığınız zaman, evet enerjiyle çalışıyoruz. Ben bir enerji terapistiyim aynı zamanda. Çünkü insanın mana tarafındaki enerji değişmedikçe hayatınızdaki hiçbir şey değişmez. Madde tarafına da bakalım. Bu da nedir? Modern tıptır, aldığınız ilaçlardır ya da çok uzun süren terapi seanslarıdır ve kesinlikle çok zorlu bir yolculuktur. Ama yine bunun da temelinde inanç vardır. İnsanın kendine inanmasıyla başlayan bir yolculuktur. Evet, bu işin içerisinde çok fazla konuşan insan var. Yapılabilir mi evet yapılabilir ama önce her şey insanın kendisinde başlıyor. Ruhsal dünyasını insan kendisi değiştirmeli. Bu olmadıkça, düşünce değişmedikçe yani madde, manayla desteklenmedikçe insanın kendi yolunu bulması çok zor."
Enerjiden bahsediyorsunuz ve belirli bir kesim bundan ‘fal ve falcılık’ anlamı çıkarıyor. Kahve falları, tarotlar vs gibi alanlara insanların da ciddi bir merakı var. Bu bağlamda sizin işinizin bir noktası da ‘fal bakma’ gibi yorumlanıyor mu?
Gizil dünya insanı gerçekten heyecanlandıran bir dünyadır. Fal ve falcılık, bilimsel alanlardan daha çok yer tutar bu anlamda. Ben hiçbir şeyi yok saymıyorum bu yüzden. Çünkü insan öyle bir varlık ki… Başlı başına tamamen kozmik bir varlık aslında insan. Her şey gibi insan da enerjiden oluşuyor. Ve eğer enerjinizi doğru yerde, doğru şekilde kullanmayı becerirseniz epifiz beziniz, yani üçüncü gözününüz aktif hale geliyor. Bunu yapan insanlar duru görüsü olan insanlardır. Biz işte bunlara falcı diyoruz. Auraları geniş olduğu zaman sizin enerjinizi okuyabilen kişidir falcı. O an size enerji bedeninizde gördüklerini söyler. Peki, falcılar yaşam koçu mudur? Değildir. Çünkü koçluk birine tavsiye vermek, gelecekten bilgiler vermek değildir. Koçluk bilimsel bir çalışma sürecidir. Amerikalı psikologların ortaya çıkarmış oldukları bir tekniktir, modellemeleri vardır. Biz koçlukta bunu kullanıyoruz. Sen şunu yapmalısın, şöyle düşünmelisin gibi şeyler söyleme haddinde ve hakkında değiliz. Koçluk, tamamen soru sorma yöntemidir. Danışan bize geldiği zaman içindeki tüm soruların cevaplarını biliyordur. Biz de doğru sorularla kendi kendisini fark etmesini sağlarız. Bu yüzden bir falcıya, bir büyücüye ihtiyaç duymayız. İnsanın kendine olan öz saygısı yükseldiği zaman, “ben de yapabilirim” cümlesini kurar. Her çalışma, kişiye özel bir çalışmadır bizde. Senden bir tane daha yok çünkü. Ben otururum sadece soruyu sorarım, sen ‘Aa evet bunu böyle yapmalıyım’ diyerek seanstan çıkarsın. Yani inanç ve düşünce, duygu ve düşünce çok iç içedir. Ama bunu böyle çok falcılık olarak tanımlamak işimizi basitleştiren bir durum gibi geliyor.
“Neye inanırsan onu yaşarsın” sözü bir noktada doğru diyorsunuz o zaman…
Kesinlikle! Çekim yasası, kuantum yasası denen bir gerçek var. İnandığınız şey, sizin frekansınızdır. Bize öğretilen bir sürü varsayım var, yok siyah kedi uğursuzluktur, yok gece tırnak kesme… Ama önce bir bakmak lazım bu ne kadar bilimsel? İnanç ve bilim paralel gitmeli çünkü. Ne diyor çekim yasası? “İstediğini hayatına çekersin”. Yüzde yüz çekersin. Ama düşündüğünü değil, hissettiğini çekersin. Bunun altını çizmek lazım. Ben mesela bir araba istiyorum ama dünya kadar da borcum var. İşte bu olduğu zaman “istiyorum”un arkasında parantez arası bir ‘ama’, bir ‘keşke’ varsa o istek iptal olur. Çünkü inanç dediğimiz şey frekansla çalışır. Enerji eşittir titreşim, titreşim eşittir frekanstır. İnsan hayatını belirleyen şey frekanstır. Frekansın uyuyorsa güzel bir ilişki yaşarsın, evin olur, işin olur. Tüm bunlar frekansın eşitlenmesiyle olur. Neyi nasıl istediğine dön bir bak. Bazen hiç istemediğin şeylerle karşılaşırsın ama onlar da senin alt benliğinde çekim yasasında kullandıkların, korkarak çektiklerindir. Ne istersen değil yani, ne hissedersen... Düşünce zihin, duygu kalptir. Kalp frekansımız zihin frekansımızdan çok daha yüksek çalışır. Hissettiğin şey, düşündüğün şeyi tamamlar. Bunu her seminerimde sık sık söylerim.
Yani, çok istediğimiz bir şey olmayınca “hayırlısı böyleymiş” deyip geçmemiz mi lazım? Bu da çok fazla ‘züğürt tesellisi’ gibi değil mi?
“Şunu kabul etmemiz gerek ki, bazı şeyler için insanın iradesinin yetmediği yerler vardır. İnsan bunu kabullenir ve kendini Tanrı’nın parçası olarak görürse züğürt tesellisine gerek kalmıyor. Bir sürü şey istiyorsun ama düşün bakalım, senin için iyi olan hangisi acaba? Elde etmek mi, edememek mi? Örneğin çekim yasasını biz egomuz için kullanıyoruz. Seanslarımda, seminerlerimde ev, araba ve sevgili üzerine çalışıyor herkes. Varsayımdan yola çıkalım. Mesela İstanbul’da yaşıyorsun ve evlenmek istiyorsun. Ama kader planındaki evlilik yapacağın kişi İzmir’de. Öyle olunca sistem sana öyle şeyler yaptırıyor ki… Bir anda işinden ayrılmak durumunda kalıyorsun mesela. Kendin de şaşırıyorsun, ben “İyi, güzel çalışırken ne oldu?” diyorsun. Sistem sonra bununla da kalmıyor, sana taşınmanı gerektirecek alt sorunlar çıkartıyor. Ve durduk yere evinden çıkarılıyorsun. Çünkü bakın, üst limit evlenme. Bunun olması için tüm koşullar yavaş yavaş oluşuyor. Sonra İzmir’de yaşayan bir arkadaşınla konuşurken rastgele diyor ki “Buraya gelsene, burada iş bulursun.” Derken bir anda hop, İzmir’e taşınıyorsun ve evleneceğin kişiyle tanışıyorsun. Peki şimdi burada işten çıkman ve evden atılman senin hayrına mı olmuş? Evet, hayrına olmuş. Bunu deneyimlemeden asla bilemez insan.”
Röportajımızın en başında bilinçaltı çalıştığınızdan bahsetmiştiniz, bunu yaparken de bazı teknikler kullanıyorsunuz. Mesela hipnoterapi örneğini vermiştiniz. Danışanınıza hangi durumlarda uyguluyorsunuz bu tekniği?
"Hipnoterapi tekniğini, regresyonla birlikte çok farklı durumlar için kullanıyoruz. Kişinin kendini, hayat amacını fark etmesi, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, OKB, sigarayı bırakma ya da fobi durumlarında hipnoterapi oldukça faydalı olabiliyor. Hipnoterapide kişi bilinçaltı frekansındadır. Ve o esnada normal konuşma yapısından farklı, bilinçdışı bir dile geçer. Kişi o dilde hayat amacını fark ederek buna engel olan geçmiş travmalarını görür, onlarla yüzleşir. Çünkü zihnin zaman algısı yoktur. Transa girdiğin zaman aynı anda üç yaşındaki bebek olabiliyorsun. O yaşta mesela anne babadan aldığın bir kayıt senin hayat amacının önünde bir engel oluşturmuş. Biz de o kaydı temizlediğimizde şu andaki enerji tamamen sıfırlanıyor. Sonrasında kişinin yolculuğu o kadar kolay akıyor ki… Yüzlerce farklı kişiyle, travmayla çalıştım. Mesela taciz… Maalesef çalıştığım çok sayıda danışanım yaşamış bunu. Yüzde 90’lara varan bir orandan bahsediyorum. Bazıları küçük yaşlarda tacizle karşılaşmış, hatta aile içi istismarla… Böyle olunca da vajinismusa, hatta evlenememeye, bir erkekle yakınlık kuramamaya kadar giden bir yaşam sorunsalı çıkıyor karşımıza. Kişi bunu bastırıyor, yok sayıyor, cinsellikte haz alamama, cinsel isteksizlik gibi durumalar oluyor sonrasında. Bazen kişi bunun farkında dahi olmuyor, seans içerisinde ortaya çıkıyor. Kimisi ise farkında ama başına geleni suçluluk olarak görmüş. Böyle olunca da hayatı zindan etmiş kendine. Bu çok yanlış. Böyle hissederseniz ortaya çıkan duygu düşünceyi etkiler düşünce bedeninizi etkiler ve ilişki problemi yaşarsınız. Birine dokunmakta ya da artı eksi cinsellikte sorun yaşarsınız. Anne babayı suçlarsınız mesela sonra ilişkilerinizde anneye babaya benzeyen insanlar seçersiniz. Şiddet ilişkileri ya da sizi hor gören insanlar seçersiniz çünkü alt bilinçte suçluluktan doğan bir değersizlik vardır. Hipnoterapiyle kişi bu enerjiyi temizler ve bunu temizlendiği zamansa o blokajlar kalkar. Sonrasındaki olumlamalarla ise bu durum çözülür. Tabii ‘çözülme’ duruma göre değişiyor. Bazen tek seansta da sorununu halledenler var. Ama ciddi travmalarda 8 seansa kadar sürebiliyor. İstanbul ve Çanakkale dışına da gidiyorum mesela, fuarlara katılıyorum. Orada ani gelişen seanslar oluyor. Örneğin fobi, panik ataklarla ilgili çok seanslar yapıyorum. Tek seansta çözülen çok fazla vaka oldu.”
Hangi durumlarda danışanınızın psikiyatrla görüşmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Mental sağlıkla ilgili kullanılan çok fazla ilaç var çünkü. Klinik vakalarda özellikle antidepresan kullanımı çok yoğun. Bu duruma nasıl bakıyorsunuz?
Bizim bir depresyon skalamız vardır ve eğer kişi onun altındaysa öncesinde bir psikiyatrla, bir psikologla çalışması tavsiye edilir. Yani modern tıpta psikiyatr/psikologlar biraz daha travmatik çalışır. Bizlerse bilinçaltı çalışmalarına daha çok yöneliyoruz ve bunun da çok hızlı çözüm getirdiğini görüyoruz aslında. Çok yoğun bir ilaç kullanımı var çünkü. Çoğu bilinçsiz kullanım. Elbette ilaç kullanılması gereken hastalıklar, klinik vaka durumları vardır. Ama biz her şeye ilaç kullanarak çözüm bulunacağına inanmıyoruz. İnsanın düşüncesi değişirse her şey değişir, biz burada bunu göstermeye çalışıyoruz. Depresyon da insanın inançsızlığından doğan yapmadıklarına olan inancıdır aslında. Tıbbi olarak serotinin eksikliğidir. Ben de danışanlarıma sıklıkla söylüyorum, seanslar, terapi çalışmaları yapacağız elbette ama bunun dışında serotonini yükselten en güzel şey spordur. Zihin serotonin salgıladıkça da o üzgün olma hali ortadan kalkar. Bu depresyon tedavisinde çok önemli. Bununla birlikte hayaller de öyle mesela… İlla uzun vadeli düşünmemek lazım. Kişi günlük hayaller kurmalı, günün sonunda gerçekleştirebileceği hayaller… Çünkü bunu yaptıkça özgüveni artacak, özsaygısı yükselecek ve depresyon etkisini yitirmiş olacak."
Kişinin geçmişinde atalarından aldığı birtakım travmalar, blokajlar olduğu görüşü artık pek çok yetkin kesim tarafından da kabul edilmiş durumda. Siz de zaman zaman bunu ‘Atalarla bağ kesme’ adı altında çalışıyorsunuz. Bu teknikten biraz bahseder misiniz?
“Atalarda bağ kesme çalışması aslında taşıdığınız bütün yüklerden özgürleşme demektir. Bilinçaltı fark etmeden anne, baba ve onların da anne babaları olan atalardan, tam yedi ata ötesinden etkilenir. Sırtımızda, onlardan aldığımız karmalarımızın yüklerinin olduğu kocaman bir heybe var aslında. Ve hiç farkında olmadan taşıyoruz onu. Ama ‘Atalarla bağ kesme’ çalışmalarında, onlardan aldığımız travmatik bir olay varsa, bunu kök çakra ve affetme dediğimiz bir ve terapi çalışmasıyla çözümlüyoruz. O atanın illa ki yaşıyor olmasına da gerek yok, yerine koyduğumuz enerji varlığı ile çalışıyoruz. Bu bağı da kestiğimiz zaman da o enerji aktarımı iptal oluyor ve kişi hayatına çok daha dengeli bir enerjiyle, sırtında o heybe olmadan devam ediyor.”
Gelelim ‘Astral Seyahat’e… Kimilerine göre bu sadece bit mitten ibaret. Siz ne düşünüyorsunuz?
“Astral seyahat, mit değil, aksine çok anlamlı, çok derin bir çalışmadır. Kendim de deneyimledim bunu. Önce her şeyi kendimizde deneyimleriz zaten. Ben de zamanında çok derin meditasyonlar yaptım. Bunun için geçekten çok iyi bir disiplin gerekiyor. Enerji bedeninizi çok iyi kullanmanız gerekiyor. Astral öyle bir şeydir ki, o boyuta çıktığınız zaman fizik bedeniniz kalır, sizse evreni dolaşırsınız. Ama sonrasında dönmeniz, dönebilmeniz gerekir. Çünkü onu bağlayan bir kordon vardır, yani ruhunuzu ve fiziki bedeninizi bağlayan bir kordon… O kordonun kopuşu ölüm demektir. Bu yüzden astral seyahati tek başınıza asla denememelisiniz, mutlaka yetkin biriyle çalışmanız gerekir. Buna tamamen hazır olmanız gerekir. Bu şartlar altında yaptığınız müthiş keyifli, sağlıklı bir yolculuktur. Önce bilincin teta frenkasına girmesini sağlarız ve bu, artık astrale açıksınız demektir. Ama bu alem çok farklıdır, bu boyutta karşınıza çıkacak enerjiler, varlıklar çok farklıdır. Bu yolculukta onlarla karşılaşabilirsiniz ve eğer buna hazır değilseniz korku boyutuna girersiniz. Bu yüzden asla kimse tek başına denememeli. Ben de bu yöntemi, sadece kendini buna hazır hisseden danışanlarımla çalışıyorum.”
Son olarak kitaplarınıza gelelim… İki tane kitap çıkardınız, bundan sonraki yayın hayatınız nasıl devam edecek?
Evet, önce “Vazgeçme Kendinden” çıktı. Ardındansa “Sen Nasılsın?”ı çıkardık. Ama ilk iki kitabımın baskısı bitti. İnşallah onlar da kısa zamanda yeniden okuyucusuyla buluşacak. Üçüncüsünü de yazdım bu arada, o da yayınevimde, editör sürecinde. Ben de şu günlerde dördüncü kitabım üzerinde çalışıyorum. Heyecanlıyım bu yüzden. Kitap fuarlarına katılıyorum, orada okuyucularımla çok farklı deneyimler yaşıyoruz. Umarım son kitabımda da bu deneyimlere yenisini eklemeye devam ederiz.
Çok teşekkür ederim, çok keyifli bir röportajdı!
Ben teşekkür ederim.
GÜNDEM
Yayınlanma: 21 Temmuz 2022 - 16:27
Oya Özer'le bilinçaltına gizemli bir yolculuk!
Bilinçaltı Dönüşüm Uzmanı, aynı zamanda NLP ve Yaşam Koçu olan Eğitimci Yazar Oya Özer’le birlikte bilinçaltımızın gizil dünyasına doğru spritüal bir yolculuğa çıktık
GÜNDEM
21 Temmuz 2022 - 16:27