Gene sabahın erken saatlerinde uykum kaçtı. Aslında sabah da sayılmaz ya... dünden kalma karanlık durgun, garip bir şey. Zar zor saat yediyi yapıp dışarıya çıktım. “Nasıl olsa ben dışarıdayken şafak söker de hava aydınlanır” diye düşünüyordum. Büyük köprüden boğaza doğru baktım. Durgundu. Karanlık olduğu halde geceden farklı, sabaha yaklaşmış olmanın ongun, durgun, sessiz, çaresiz, beklentisine benzer bir şeyler vardı havada. Denizi, sudaki kayıkların ve ışıkların yansımalarını izledim. Yansımalar titremiyordu bile. Zerre esinti yoktu. “Biraz sonra şafak hele bir söksün, kuşlar uyansın hele, kızılca kıyamet kopar” dedim kendi kendime. Aceleci arabalar geçiyor yanımdan. Sabahın bu saatlerinde aceleci bir hastane tedirginliğini akla getirse de garip bir güven veriyor insana. Benim gibi başkaları da var uykusu kaçan, bir şey olsa çığlığınızı duyacak birileri var diye düşünüyorsunuz. Köpek havlamaları yankılanıyor. Kim bilir nerelere gidiyor sesi. Bu dingin saatler havlamak için en uygun saatler. Bölgenizi en geniş yerlere haber etmenin daha uygun bir anı yoktur her halde. Bu saatlerde tenha yerlerde. Parkta, tabyalarda filan yürüyüş yapmışlığım vardır da bu şehir içinde turlamak da nereden çıktı bilmiyorum. Belki gece manzarası yaparım diye dikkatlice denizi seyrettim. Kilitbahir kalesi ve bir kaç tekne dışında hiç bir şey görünmüyor neredeyse. Hepsi kop koyu silüet halinde. Çok dingin ve sade bir resim olur diye düşünüyorum. Sıradan şeyleri kendince çarpıtarak, fantaziler kurup, olmayacak şekilde düşleyerek boyamanın verdiği haz eşsiz, hayat keşke böyle olsaydı, ya da “böylede olabilirdi” demenin renkli bir yolu resim yapmak. Böyle yaşayanlar da var mıdır acaba. Bizzat hayatı resim gibi yaşayanlar... Neyse epey yürüdüm artık eve dönme zamanı. Hala en ufak gün ışığından eser bile yok. Biraz sonra sabah ezanı okunmaya başladı. Hala ne kadar erken olduğunu anladım. Bu vaktin ezanında insana dokunan garip bir hal var. Hele kimi müezzinler saba makamının hakkını verirse... ne söylediğini bilmeye bile gerek yok. Diğer vakitlerden farklı olarak “namaz uykudan hayırlıdır” anlamına gelen kısmına ayrıca dikkat ediyorum ki özelliği yerini bulsun.
Bu gün Pazar var. Erken saatlerde pazara gidip kahvaltılık ve bir hafta yemek yapmak için sebze alırım belki. Henüz müşteriler gelmeden tezgahını düzenleyen esnafların heyecanı görmeye değer. Bir birine karışmış meyve ve sebzelerin ortak aromasını koklamak da öyle... Ben pazara erken gitmeyi seviyorum. Pazarcılara ekstra dan siftah atmayı, onlarla hayırlı işler temennisi paylaşmayı filan... kendilerini sıradan satıcı değil de haklı ekmeğinin peşinde, umut dolu insan olarak gördüğünüzde yüzleri çocuk yüzüne dönüveriyor. Babam Pazar yeri dağılırken yapardı pazarı. “Her şey ucuzluyor öyle yapıyorum pazarımı” derdi. Bir iki lira ucuza sebze almak için akşam saatlerini bekler, pazardan geç döner bir sürü vakit harcardı. Şimdi benim bu saatlerde Pazar alış verişi yaptığımı görse ne der acaba.
Erken saatlerde okumayı da seviyorum. Sadece sessizlikten kaynaklı, okuduğumu iyi anlamakla alakalı bir şey değil bu. Günü objektif ve dışarıdan algılamanın bir yolu sanırım. Bir de insana zaman kazanmış olma hissi veriyor. Önceleri gözümü açar açmaz “gene benzer şeyle mi yaşayacağım şimdi” depresyonu yaşardım. Son zamanlar ondan kurtuldum. “Bu gün farklı neler gelecek başıma, kim bilir neler öğreneceğim” diye düşünüyorum bu sıralar. Çocukluğumu daha iyi hatırlıyorum bu saatlerde. Hiç güneş doğmasa, etrafta umarsızca ve çoğu kez arsızca koşuşturan yetişkinler olmasa hep çocuk olduğumu düşüneceğim neredeyse. Olsun. Ben de çok özleyince anı çağırır, erkenden uyanır dingin gezintiler yaparım. Siz de ihmal etmeyin. Hoşça kalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 07 Ocak 2023 - 09:00
Sabahın erken saatleri
Gene sabahın erken saatlerinde uykum kaçtı
YAZARLAR
07 Ocak 2023 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir