Yetmişlerine merdiven dayamış Hatice teyze, haftada bir gün şehir merkezine geliyor, gelirken de dağlardan topladığı kekikleri, ördüğü yemenileri, heybeleri, damadının yonttuğu tahta kaşıkları da getiriyor, gün içinde onları satarak para kazanıyor sonra da köyüne dönüyordu. Damadı bu kaşıkları sağlığında yontmuştu. Şimdilerde iki çocuğuyla dul kalmış kızına Hatice teyze sahip çıkıyordu. Baharla birlikte filizlenen acı filizleri dağ tepe demeden toplayıp biriktiriyor. Ebegümeci, labada, şevketi bostanlardan bir çuval toplayıp o pazar senin bu Pazar benim geziyor, hem geçinip hem de dünyalığını biriktiriyordu. “Korona mı neymiş ne menembişivamışbazarları da kapatıyola. Beni de görünce evine git teyze sana yasak diyola. Benim bi şeycim yok çocim. Ben senden iyiyim. Aşama gadaa dağ bayır gezip durum Alla şükür" diyordu gördüğü zabıtalara, jandarmalara. Köylerinde hiç kimse işinden kalmıyordu. Hele çocuğu olanlar; sırtlarına peştamal ile sardıkları bebekleriyle dağ bayır keçi otlatıp ot topluyorlardı. Şu salgından dolayı pazarlar da kapatılmasa onları etkileyen hiç bir şey yoktu.
Kaba saba, iri laflarıyla kendisinden bahsetmeyi seven üstten ve kibirli konuşan Ömer bey anlatıyor, etrafındakiler de katılmasalar bile mecbur susup dinliyorlardı. Üstelik ağızları bir karış açık bir biçimde. İşçilerin çoğunu çıkardım işten dedi. Bazıları az zamanlı çalışacak kimileri de evden bilgisayar ileçalışacaklarmış öyle dedi bizim müdür.
Köyden şehre göçmüş, Ömer beyin fabrikasında çalışan temizlik işçisiydi İlyas. Nüfus sahibi ve paralı kişilerin rağbet görmesi, gerçek değerin değil de sözde maddi öneme sahip olanların revaçta oluşu ona acınası geliyordu. Çobanlık yaparken otlattığı koyunlarda bunu epey gözlemlemişti evvelce. Bu durum ona hayvan sürülerinde alfa erkeğe yakın olup üreme hakkı kazanmayı hedefleyen genç erkek sürü bireylerini düşündürüyordu. Gerçek güçlü bireylerin genelde yalnız kişiler olduğunu, zayıf karakterlerin dayanışma guruplarına ihtiyaç duyduklarını çok önceden fark etmişti. Peki o dayanışmaya ihtiyaç duyanlar şimdilerde tecrit durumundayken nasıl yaşıyorlar, hayatlarını nasıl kazanıyorlar, ne üretiyorlardı. Ne üretmesi dedi içinden, bilgisayar başında kolay para kazanmanın yollarını arıyorlardır mutlaka. Aynı fabrikada çalışan kolay para yollarını kovalayan , bilgisayar teknolojisine de daha hakim olduğundan kendisini İlyas’tan üstün gören Gökhan, arada İlyas’a takılmayı ve kimi zaman laf sokmayı pek seviyordu. İlyas'a: uzun süre köydeydin, çobanlık yaptın, şimdi ise kasabalı oldun hayatında ne değişti diye sordu. Bir yandan da yanındakilerle göz teması kuruyor onları da bu dalga konusuna davet ediyordu. İlyas: çoraplarım dedi. Çoraplarım... önce köydeyken lastikli çorapları, lastiği sağlam olanları tercih ediyordum. Pantolonumun paçalarını çamur olmasın diye çoraplarımın içine sokup dizlerime kadar çekiyordum. Şimdi ise lastikleri eskimiş olanları tercih ediyorum. Çünkü lastikleri sert olan çoraplar ayak bileğimi sıkıyor. Adete kan donduruyor bileğimde tıpkı prangaya vurulmuşum gibi. Mos mor iz oluyor meretler. O yüzden ya eskimiş olanları tercih ediyorum ya da çoraplarımın lastiklerini kesiyorum. Beklemediği bir cevap ile karşılaşan Gökhan şaşkın halde sustu. Hatta kimseye belli etmeden şöyle bir çorap lastiklerini kontrol etti.
TV de konuşan “süper güç” başkanı vücut dezenfektanı enjektesi diye bir şeyden söz ediyordu. Öte yandan ramazanın da yaklaşmasıyla daha bir rağbet gören fırsatçı sanal marketler halkın bir defada olabildiğince fazla alış veriş yapmaları için kotalarını arttırıyorlardı. Salgın günleri hikayeleri devam edecek.Hoşça kalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 25 Nisan 2020 - 18:35
SALGIN HALLERİ 2
Yetmişlerine merdiven dayamış Hatice teyze, haftada bir gün şehir merkezine geliyor, gelirken de dağlardan topladığı kekikleri, ördüğü yemenileri, heybeleri, damadının yonttuğu tahta kaşıkları da geti
YAZARLAR
25 Nisan 2020 - 18:35
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir