Merhaba Sevgili Okurlar,
Bu hafta sizlerle “Şans” üzerine konuşalım istedim. “Şansım yaver gitti, halloldu” cümlesini sanırım hayatımızın bazı noktalarında kullanmışızdır. Ya da bazen “ Tüh, Ne şansızım !” diyerek yaşadığımız olumsuzlukları şansımıza yüklemişizdir. Soyut bir kelimedir, ama yüklediğimiz yükler bazen onu somutlaştırır gözümüzde.
“Şans” kelime anlamı olarak önümüze çıkan fırsatlardır, “şanslı olmak” ise bu fırsatların çokluğu olarak ifade edilebilir. Peki, “şanslı olmak doğuştan mı gelir? , sonradan mı kazanılır?”
İşte bu sorunun net bir cevabı yoktur. Bazen doğuştan gelir, bazen ise “insan şansını kendi yaratır” diyebiliriz Mesela, sıcacık bir yuvada, anne ve babası ile dünyaya gelen bir çocuk, evsiz ya da göçebe hayatı yaşayan bir ailede dünyaya gelmiş olan bir çocuğa göre şanslı olabilir. Ya da maddi olanakları kısıtlı olsa da çok mutlu bir ailede dünyaya gelmiş bir çocuk, maddi imkânları çok iyi olan ama sevginin ve huzurun olmadığı bir ailede dünyaya gelmiş çocuğa göre daha şanslı olabilir.
Tamamen göreceli bir kavramdır ve nereden baktığınızla alakalı olarak değişebilir. Sizin için mevcut olan değer yargıları bu noktada şanslı ve şansız nitelendirmesini etkileyecektir.
Yakın bir zamanda yaşadığım bir anımı paylaşmak isterim: Uzunca yıllar yaşadığım ve yakın zamanda da ziyaretine gittiğim Adana’da arabada, kırmızı ışıkta beklerken çocuklardan biri cama vurdu ve “ablacım, bir selpak alır mısın?” Dedi. Güvenlik açısından genelde cama tıklayan bu tarz kişilerde camı açmayı doğru bulmam fakat o çocuğun gözleri, duruluğu ve samimiyeti öyle netti ki, camı açtım ve “ne kadar?” diye sordum. Gülümseyerek bana “ abla, ne verirsen” dedi. Cüzdanımdan çıkan bozuklukları verdim ve selpağı aldım. Çocuk, “Abla çok teşekkürler” dedi ve ışık yandı bende hareket ettim ve ayrıldım. Bu kısa an, belleğimde tüm gün neredeyse gezindi diyebilirim. Bu çocuk acaba şanslı mıydı? Yoksa şansız mıydı? Diye sordum. Düşündüm uzunca… O çocuk oyun oynaması gerekirken istediği şeylere sahip olmak ya da aile bütçesine katkı sağlamak için çalışmak zorundaydı. Çalışmak güzeldi, ama trafik lambalarında, güvenli olmayan bir ortamda bu işi yapmak bir çocuğun yapması gereken bir iş değildi. Bazı akranlarına göre şansızdı çünkü maddi durumu kısıtlı olan bir ailede dünyaya gelmişti. Başka bir açıdan bakıldığında ise zorluklarla mücadelenin önem kazandığı ülkemizde hayata çabuk atılmıştı, diğer akranlarından daha güçlü olacaktı. Bu yönüyle bakıldığı zamanda şanslı sayılabilirdi. O gün orada en net olan şey ise bir selpak satmış olmanın mutluluğunu yaşayan bir çocuk olmasıydı.
Bazen de “şanslı” diye nitelendirdiğimiz başka çocukları gözlemlediğimde, onlarda mutlu olamama hali gözlemliyorum fazlaca. Bir şeyleri çaba harcamadan elde etme ve değer vermeme. Bu çocukların üzerine de uzunca düşündüğümde, hiçbir şey için çabalamamış bir çocuğun aile desteği ortadan kalktığında ve hayatla mücadele etmek zorunda kaldığında sudan çıkmış balık gibi olma hallerini şanslı ya da şansız olarak nitelendirmek konusunda karar veremiyorum.
“Şanslı mı doğulur? Sonradan mı kazanılır?” sorusuyla ben çukurda kalmış olarak sizlere de düşünme fırsatı vermek isterim.
Sevgili okurlar, kapıyı hafif aralayın şansın kapınızı çalmasına müsaade edin ya da sizler birilerinin şansı olabileceğinizi unutmayın.
Işık SARAÇ
Çocuk Kitapları Yazarı
İşte bu sorunun net bir cevabı yoktur. Bazen doğuştan gelir, bazen ise “insan şansını kendi yaratır” diyebiliriz Mesela, sıcacık bir yuvada, anne ve babası ile dünyaya gelen bir çocuk, evsiz ya da göçebe hayatı yaşayan bir ailede dünyaya gelmiş olan bir çocuğa göre şanslı olabilir. Ya da maddi olanakları kısıtlı olsa da çok mutlu bir ailede dünyaya gelmiş bir çocuk, maddi imkânları çok iyi olan ama sevginin ve huzurun olmadığı bir ailede dünyaya gelmiş çocuğa göre daha şanslı olabilir.
Tamamen göreceli bir kavramdır ve nereden baktığınızla alakalı olarak değişebilir. Sizin için mevcut olan değer yargıları bu noktada şanslı ve şansız nitelendirmesini etkileyecektir.
Yakın bir zamanda yaşadığım bir anımı paylaşmak isterim: Uzunca yıllar yaşadığım ve yakın zamanda da ziyaretine gittiğim Adana’da arabada, kırmızı ışıkta beklerken çocuklardan biri cama vurdu ve “ablacım, bir selpak alır mısın?” Dedi. Güvenlik açısından genelde cama tıklayan bu tarz kişilerde camı açmayı doğru bulmam fakat o çocuğun gözleri, duruluğu ve samimiyeti öyle netti ki, camı açtım ve “ne kadar?” diye sordum. Gülümseyerek bana “ abla, ne verirsen” dedi. Cüzdanımdan çıkan bozuklukları verdim ve selpağı aldım. Çocuk, “Abla çok teşekkürler” dedi ve ışık yandı bende hareket ettim ve ayrıldım. Bu kısa an, belleğimde tüm gün neredeyse gezindi diyebilirim. Bu çocuk acaba şanslı mıydı? Yoksa şansız mıydı? Diye sordum. Düşündüm uzunca… O çocuk oyun oynaması gerekirken istediği şeylere sahip olmak ya da aile bütçesine katkı sağlamak için çalışmak zorundaydı. Çalışmak güzeldi, ama trafik lambalarında, güvenli olmayan bir ortamda bu işi yapmak bir çocuğun yapması gereken bir iş değildi. Bazı akranlarına göre şansızdı çünkü maddi durumu kısıtlı olan bir ailede dünyaya gelmişti. Başka bir açıdan bakıldığında ise zorluklarla mücadelenin önem kazandığı ülkemizde hayata çabuk atılmıştı, diğer akranlarından daha güçlü olacaktı. Bu yönüyle bakıldığı zamanda şanslı sayılabilirdi. O gün orada en net olan şey ise bir selpak satmış olmanın mutluluğunu yaşayan bir çocuk olmasıydı.
Bazen de “şanslı” diye nitelendirdiğimiz başka çocukları gözlemlediğimde, onlarda mutlu olamama hali gözlemliyorum fazlaca. Bir şeyleri çaba harcamadan elde etme ve değer vermeme. Bu çocukların üzerine de uzunca düşündüğümde, hiçbir şey için çabalamamış bir çocuğun aile desteği ortadan kalktığında ve hayatla mücadele etmek zorunda kaldığında sudan çıkmış balık gibi olma hallerini şanslı ya da şansız olarak nitelendirmek konusunda karar veremiyorum.
“Şanslı mı doğulur? Sonradan mı kazanılır?” sorusuyla ben çukurda kalmış olarak sizlere de düşünme fırsatı vermek isterim.
Sevgili okurlar, kapıyı hafif aralayın şansın kapınızı çalmasına müsaade edin ya da sizler birilerinin şansı olabileceğinizi unutmayın.
Işık SARAÇ
Çocuk Kitapları Yazarı