Sosyal güvenlik; hastalık, analık, iş kazası, meslek hastalığı, iş göremezlik, malullük, yaşlılık ve ölüm gibi nedenlerle ortaya çıkabilecek ekonomik ve sosyal risklere karşı toplumun kendi kendini korumak için aldığı kamusal önlemler manzumesidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Sosyal Güvenlik Hakkı” başlıklı 60’ıncı maddesi gereği devlet, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olmasını sağlayacak önlemleri alır. Böylece toplumu oluşturan tüm bireyler için günün ekonomik koşullarına uygun, optimal yaşam standardı sağlanır ve kişilerin çalışma hayatları boyunca ve bitiminde karşılaşabilecekleri yaşlılık, malullük, hastalık, analık, iş kazları ve meslek hastalıkları gibi sosyal riskler karşısında gelecekleri güvence altına alınır.
Hem Türk Borçlar Kanunun’da yer alan “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” hükmü, hem de Anayasa'nın 48. maddesindeki “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir” ibaresi kişilerin sözleşme yaparken özgür olduğunu göstermektedir. Ancak “Sözleşme özgürlüğü”, sözleşmenin içeriğinin, kanunda öngörülen sınırlar içinde kalması ve kanunun emredici hükümlerine aykırı olmaması şartıyla hayat bulabilir.
5510 sayılı Kanunda kısa ve/veya uzun vadeli sigorta kolları bakımından adına prim ödenmesi gereken veya kendi adına prim ödemesi gereken kişi sigortalı olarak ifade edilir. Yine aynı kanun hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların yani bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişilerin (işçilerin) sigortalı olması gerektiğini söyler.
Sigortalılık iş ilişkisinin kurulduğu ya da kurulmuş kabul edildiği andan itibaren kendiliğinden başlar. Yani sigortalı olmak için olumlu ya da olumsuz herhangi bir irade açıklamasında bulunmaya ihtiyaç yoktur. Kanunun aradığı sigortalı olma koşullarını taşıyanlar kendiliğinden sigortalı olurlar. Sigortalı olunan andan itibaren de, kişiler açısından sosyal sigorta ilişkisinden doğan hak ve yükümlülükler doğar. Sigortalılık ancak 5510 sayılı Kanunda belirtilen sigortalılık şartlarının kaybedilmesi veya sigortalının ölümü halinde sona ermektedir.
Hizmet akdinin tarafı olan sigortalının sosyal sigortalar mevzuatı çerçevesinde işverenden herhangi bir hak talep etmeyeceğine ilişkin ibraname ile feragatname düzenlemesi geçersizdir. Zorunlu sigortalılığın kişileri kendi aleyhine karar vermesinden de koruyan bir niteliğe sahiptir olduğuna vurgu yapan Yargıtay bir kararında kişinin sigortalı olarak çalışmadığına yönelik noterden düzenlenmiş bir ibranameyi geçersiz saymıştır. Kişilerin 5510 sayılı Kanunda yer alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere koydukları hükümler geçersiz olacaktır. Yani sigortalı olmak işçi için bir tercih meselesi değildir.
YAZARLAR
Yayınlanma: 02 Eylül 2020 - 10:10
SİGORTALI OLMAK TERCİH MESELESİ DEĞİLDİR
Sosyal güvenlik; hastalık, analık, iş kazası, meslek hastalığı, iş göremezlik, malullük, yaşlılık ve ölüm gibi nedenlerle ortaya çıkabilecek ekonomik ve sosyal risklere karşı toplumun kendi kendini ko
YAZARLAR
02 Eylül 2020 - 10:10
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir