Hiperaktifim, hatta biraz panik ataklarım oluyor diye kuruntu yapıyordum.
Üretme, yaratma öncesinde bunları yaşadığımı fark edince sorun etmez oldum. Hele şimdilerde “doğal seçilim” ile ilgili bulduğum bir veri beni daha da teskin etti. Şöyle ki: Atalarımız uzun zaman önce stres, kaygı ve yarış içinde yaşamışlar. Yiyecek ararken yaşadıkları stresten, hayatlarını idame ettirirken duydukları kaygılardan çok çekmişler. Aktif, tedirgin olanlar kaçıp yer değiştirmiş, göç edebildiklerinden hayatta kalmışlar. Doğal seçilim hiperaktiflerin hayatta kalmalarını sağlamış. Daha kaygısız, hantal, eskilerin dediği gibi “galesizler” elenmişler. Bu açıdan düşünürsek hiperaktiflik bir miras. Bütün diğerleri gibi. Ve o kadar da kötü bir şey değilmiş. Tabi ki öğrenme ve konsantrasyon güçlüğü çekmezseniz. Ben kafein ve türevlerinden uzak duruyorum. Çünkü zaten uyarılmış bir bedenim var. Dışarıdan ekstradan aldığım kafein beni daha uyardığından, sağlıksız yapıyor. Uzak duruyorum ben de. Hepimiz farklıyız. Ben böyleyim, bir başkası başka türlü. Kendimizi tanımak, tanışmaların en kıymetlisi.
Uygarlığın en önemli tortuları kıyı ve kenarlarda birikiyormuş. “Kaos” teorisine göre de böyle. Küçük bir örnek, büyüğün göstergesi olabiliyor. Küçük bir yaprağa bakıp da bu yıl hakkında hava raporu verebilen bir köylü amcanın çıkarımını, hava raporları bile bize veremiyor ya da kesin olarak veremiyor. Çünkü evrende kaos var. Hava raporu beş günden sonra belirsizlik gösteriyor. Kaostan dolayı bu her an değişebiliyor. Kenarlar dedim ya; saklı hazineler sınırlarda bulunur. Su kenarları kültürdür. Su kıyıları çeşitli alemler sunar bize. İki ayrı uygarlığın karşılaşma noktaları da sınırlardır. Buralarda sentez kültürler oluşur. Örneğin; bir noktadan çıktıkları halde bütün dünyada varlığını sürdüren Çingenelerin her yerde, bilhassa kıyılarda, farklı kültürlerle sentezlendiği görülür. Bunları düşününce kendimi tanıyorum. Ve bira daha tanıyorum. En önemli bilgi neyi bilip neyi bilmediğimizi bilmek ya, bu doğrultuda bir köy çocuğu olarak şehirle buluştuğumda oluşan kıyı ve kenarları ne kadar objektif ve duru görüyle algıladığımı fark edebiliyorum.
Günlük hayatımızda yemek, beslenme ne kadar önemli değil mi? Yemek yapanlara, hele bunu iyi yapanlara hayran olmamak elde değil. Bu konuda profesyonel aşçı olan nişanlım Buket’in kıymeti bir kat daha artıyor.
Dört milyar yıllık süre içinde bulduğumuz bulgulara, fosillere bakarsak, bir buçuk milyon yıl önce insanlıkta hatırı sayılır bir sıçrama görülüyor. Bu, homo erectus dediğimiz insanımsı canlının pişirmeyi keşfettiği zaman. Bir buçuk milyon yıl içinde beyin gelişiminin hızla arttığı görülüyor. Böylelikle gelişen beyne kaynak sağlanmış oluyor. Görüldüğü gibi günümüz modern insanının sosyal yaşamında ve evriminde ilk aşçının katkıları çok büyük. Yani biz çok uzun süre çalışılmış bir birikimin ürünleriyiz. Atalarımıza müteşekkiriz. Bütün bunlardan faydalanmak kolay. Bu tamam.
Şimdi soralım kendimize; bizler neler yapıyoruz? Hazır mirasa bir şeyler (müspet bir şeyler) katmamız gerekmiyor mu? İlk aşçıdan bu yana bize bırakılanların kıymetini bilip bayrağı en iyi şekilde gelecek nesillere ulaştırabilmek ümidiyle, hoşçakalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 17 Ağustos 2019 - 10:43
Tenceredeki Miras
Hiperaktifim, hatta biraz panik ataklarım oluyor diye kuruntu yapıyordum
YAZARLAR
17 Ağustos 2019 - 10:43
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir