Bu kez yakın geçmişe gidelim diyorum. 1951 yılına. Buradan başlayalım bakalım zaman yolculuğumuz bizi nerelere götürecek.
Avrupa Birliği kurulma çalışmaları için ilk adım 1951 yılında dört devletin görüşmelere başlamasıyla atılmış oldu. Görüşmeler olumlu ilerliyordu ve Amerika’nın yükselişine karşı Avrupa’da tek bir ekonomik güç oluşturma fikri tüm devletlere heyecan getirmişti. Bu aşamada bir sembol gerekti ki bu sembol doğal olarak bayraktı. Yapılan çalışma ile AB’nin ilk bayrağı, sarı zemin üzerine çizilmiş daire içerisinde dört köşeli kırmızı bir haç oldu.
Kuruluş aşamasında görüşmelere Türkiye’de dâhil edildi ve dönemin başbakanı Adnan Menderes’e bu bayrak yapılan görüşmeler esnasında kabul ettirilmek istendi ama başbakan Menderes; Türkiye’nin İslam dinine bağlılığını gerekçe gösterdi ve o ilk bayrağı kabul etmedi. Bu gün kullanılan AB bayrağı Türkiye’nin itirazı üzerine ortaya çıkmış oldu. Mavi zemin üzerinde on iki sarı yıldız. Önceleri sayı olarak üye devletleri temsil ettiği gibi bir açıklama gelmiş olsa da o on iki yıldız ile ilgili, sonrasında üye ülkelerin sayısı yirmi sekize ulaşmasına rağmen bayrakta ki yıldız sayısı değişmedi. İyi de, niye on iki yıldız? Bakalım…
Daha önce yazmıştım; Hıristiyanlık diye bilinen dinden İsa’nın bile haberi yok diye. Çünkü İsa Yahudi’ydi ve yaptığı sadece farklı bir öğreti ile bağlı olduğu dinini insanlığa yayma çalışmasıydı. Çarmıha gerildiğinde bile dininin hamursuz bayramını kutlamak için Kudüs’te bulunuyordu.
Son akşam yemeği, tablosu ile ünlüdür ama aslında Hıristiyanlığın en önemli şifresidir. Orada ki on iki havaridir Hıristiyanlığı icat eden. O on iki havarinin sayesinde Yahudiliğin karşısına yeni bir icat dinle çıkmıştı Roma. İsa’nın bile haberi olmadan hem de. İsa’ya inen bir vahiy biliyor musunuz? Bilemezsiniz. Yok çünkü. Yeni Ahit diye bildiğiniz İncil, o on iki havarinin yazdıklarıdır. İçlerinden biri, İskaryot tarafından ihbar edilerek Zeytindağı eteklerinde yakalanan İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra bu on iki havari Roma tarafından bu gün Avrupa olarak bildiğimiz ama gerçekte Christendome olan bölgeye kaçırılmış ve burada yeni bir dinsel akım yaratmalarının önü açılmıştır. İyi de Roma’nın burada ki amacı neydi? Bu sayede pagan Roma’da insanlığa hükmedecek bir tek Tanrılı dine sahip olacaktı. Çünkü kontrol edemediği bir dini akıma inananlarla bir türlü baş edememişti Roma. Hem de o anda Kudüs’ün hâkimi olmasın rağmen. Eğer dünya tek Tanrılı bir din istiyorsa, pagan Tanrıları artık işe yaramıyorsa, Roma kontrol altında tutabileceği bir din yaratarak insanların yönetimini elinde tutmalıydı ve öyle de oldu o on iki havari sayesinde. Aslında bu öğretinin asıl sahibi olan Vaftizci Yahya’ya dua etmeli ya Roma, neyse. Zaten Roma’da bile Sezar’ın hakkı Sezar’a verilmemiş ki… On iki havarinin icat ettiği din dedim. Evet, biliyorum, bu iddialı oldu ama ben iddiamda haklıyım. Bakın size İncil’den bir bölüm yazayım. Ancak şuna dikkat edin. İnancımıza göre kitaplar peygamberlere gönderilmiştir değil mi? O halde burada İsa anlatıldığına göre bu vahiy kime gelmiştir? Kim kaleme almıştır? Neyse, çok da derine girip kafa sulandırmayayım. Bakın bakalım;
“…sonra yeni bir gökyüzü ve yeni bir yeryüzü gördüm. Yedi melekten biri yanıma geldi ve sana Kuzu’nun (İsa Mesih) Gelini’ni göstereceğim dedi. Sonra ruh beni yüksek ve büyük bir dağa çıkardı. Ve gökyüzünden yeryüzüne inmekte olan Tanrı’nın Kutsal Kenti’ni gösterdi. Bu Kudüs’tü. ‘İşte İsa Mesih’in Gelini budur’, dedi. Kutsal Kentin etrafı büyük ve yüksek bir duvarla çevriliydi ve 12 kapısı vardı. 12 Kapıda 12 melek bekliyordu. 12 kapının üstünde İsrail’in 12 kavminin adları yazılıydı. Büyük ve yüksek duvarın içinde 12 çeşme vardı ve 12 çeşmenin üzerinde Kuzu’nun 12 Havarisi’nin adları yazılıydı…”İncil Vahiy 21:1-12
Sanırım bu pasaj kafalarda ki birçok soruya cevap olmuştur. On ikiler gırla gidiyor değil mi? Nasıl da yazmışlar güzelce. Bu vahiy İsa’ya gelmediyse kime geldi? Kim gördü bu on ikileri? Asıl sorulması gereken soru şu; “Hıristiyan âlemi bunu hiç mi sorgulamaz?” Bunu da başka bir yazımın konusu yaparak ele alacağım. Aslında bir makale yazmıştım bu konuda ama bir kez daha ister sanırım.
Bizler tarih boyu diğer halkların hep tehdit olarak gördüğü bir milletiz. Nereye doğru yürüsek o yönde hep bir zorlama ile karşı karşıya kalmışız. Okültist çalışmaların hedefinde hep Türkler olmuştur. Şifreler, semboller, kodlar hep Türklere karşı geliştirilmiş “giz” uygulamalarıdır. İşte Mustafa Kemal burada devreye girer. Yaptığı araştırmalar O’nu buraya getirmiştir. Türkler dünyanın en eski medeniyetidir. Adına ister Atlantis deyin, ister Mu; Türklerin ana vatanıdır. Tarihin arkeolojik bulgular sonrası dünyanın çeşitli müzelerine kaçırılarak darmadağın sergilenmesi ya da çoğu kez sergilenmeden saklanması da bu yüzdendir. Kendilerine ait gösterebilecekleri bir bulgu olmadığından. Geçmişte kendi izlerine rastlayamamalarından. Uyan ey Türkoğlu uyan. Tarihten sana Göbekli Tepe ile selam var. Yazdıkları yalancı tarihi alıp başlarına geçiren tarihi bulgular varGöbekli Tepe’de. Arkeologlarımız, Sümerologlarımız işsiz. Atatürk sonrası bu alanda yatırım sıfır noktasında. Bu yıl üniversitelerde bu bölümler boş kaldı. Gençlerimiz işsiz kalacakları için girmediler bu bölümlere. Ama bizim coğrafyamızda elin Amerikalısı, Christendome’lusu kazı çalışması yapıyor. Hem de ilk haçlı seferinden beri. Uyanmak için tam vakittir.
Gelecek, eğer kendimize gelip silkinirsek bizlerin olacaktır.
Son akşam yemeği, tablosu ile ünlüdür ama aslında Hıristiyanlığın en önemli şifresidir. Orada ki on iki havaridir Hıristiyanlığı icat eden. O on iki havarinin sayesinde Yahudiliğin karşısına yeni bir icat dinle çıkmıştı Roma. İsa’nın bile haberi olmadan hem de. İsa’ya inen bir vahiy biliyor musunuz? Bilemezsiniz. Yok çünkü. Yeni Ahit diye bildiğiniz İncil, o on iki havarinin yazdıklarıdır. İçlerinden biri, İskaryot tarafından ihbar edilerek Zeytindağı eteklerinde yakalanan İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra bu on iki havari Roma tarafından bu gün Avrupa olarak bildiğimiz ama gerçekte Christendome olan bölgeye kaçırılmış ve burada yeni bir dinsel akım yaratmalarının önü açılmıştır. İyi de Roma’nın burada ki amacı neydi? Bu sayede pagan Roma’da insanlığa hükmedecek bir tek Tanrılı dine sahip olacaktı. Çünkü kontrol edemediği bir dini akıma inananlarla bir türlü baş edememişti Roma. Hem de o anda Kudüs’ün hâkimi olmasın rağmen. Eğer dünya tek Tanrılı bir din istiyorsa, pagan Tanrıları artık işe yaramıyorsa, Roma kontrol altında tutabileceği bir din yaratarak insanların yönetimini elinde tutmalıydı ve öyle de oldu o on iki havari sayesinde. Aslında bu öğretinin asıl sahibi olan Vaftizci Yahya’ya dua etmeli ya Roma, neyse. Zaten Roma’da bile Sezar’ın hakkı Sezar’a verilmemiş ki… On iki havarinin icat ettiği din dedim. Evet, biliyorum, bu iddialı oldu ama ben iddiamda haklıyım. Bakın size İncil’den bir bölüm yazayım. Ancak şuna dikkat edin. İnancımıza göre kitaplar peygamberlere gönderilmiştir değil mi? O halde burada İsa anlatıldığına göre bu vahiy kime gelmiştir? Kim kaleme almıştır? Neyse, çok da derine girip kafa sulandırmayayım. Bakın bakalım;
“…sonra yeni bir gökyüzü ve yeni bir yeryüzü gördüm. Yedi melekten biri yanıma geldi ve sana Kuzu’nun (İsa Mesih) Gelini’ni göstereceğim dedi. Sonra ruh beni yüksek ve büyük bir dağa çıkardı. Ve gökyüzünden yeryüzüne inmekte olan Tanrı’nın Kutsal Kenti’ni gösterdi. Bu Kudüs’tü. ‘İşte İsa Mesih’in Gelini budur’, dedi. Kutsal Kentin etrafı büyük ve yüksek bir duvarla çevriliydi ve 12 kapısı vardı. 12 Kapıda 12 melek bekliyordu. 12 kapının üstünde İsrail’in 12 kavminin adları yazılıydı. Büyük ve yüksek duvarın içinde 12 çeşme vardı ve 12 çeşmenin üzerinde Kuzu’nun 12 Havarisi’nin adları yazılıydı…”İncil Vahiy 21:1-12
Sanırım bu pasaj kafalarda ki birçok soruya cevap olmuştur. On ikiler gırla gidiyor değil mi? Nasıl da yazmışlar güzelce. Bu vahiy İsa’ya gelmediyse kime geldi? Kim gördü bu on ikileri? Asıl sorulması gereken soru şu; “Hıristiyan âlemi bunu hiç mi sorgulamaz?” Bunu da başka bir yazımın konusu yaparak ele alacağım. Aslında bir makale yazmıştım bu konuda ama bir kez daha ister sanırım.
Bizler tarih boyu diğer halkların hep tehdit olarak gördüğü bir milletiz. Nereye doğru yürüsek o yönde hep bir zorlama ile karşı karşıya kalmışız. Okültist çalışmaların hedefinde hep Türkler olmuştur. Şifreler, semboller, kodlar hep Türklere karşı geliştirilmiş “giz” uygulamalarıdır. İşte Mustafa Kemal burada devreye girer. Yaptığı araştırmalar O’nu buraya getirmiştir. Türkler dünyanın en eski medeniyetidir. Adına ister Atlantis deyin, ister Mu; Türklerin ana vatanıdır. Tarihin arkeolojik bulgular sonrası dünyanın çeşitli müzelerine kaçırılarak darmadağın sergilenmesi ya da çoğu kez sergilenmeden saklanması da bu yüzdendir. Kendilerine ait gösterebilecekleri bir bulgu olmadığından. Geçmişte kendi izlerine rastlayamamalarından. Uyan ey Türkoğlu uyan. Tarihten sana Göbekli Tepe ile selam var. Yazdıkları yalancı tarihi alıp başlarına geçiren tarihi bulgular varGöbekli Tepe’de. Arkeologlarımız, Sümerologlarımız işsiz. Atatürk sonrası bu alanda yatırım sıfır noktasında. Bu yıl üniversitelerde bu bölümler boş kaldı. Gençlerimiz işsiz kalacakları için girmediler bu bölümlere. Ama bizim coğrafyamızda elin Amerikalısı, Christendome’lusu kazı çalışması yapıyor. Hem de ilk haçlı seferinden beri. Uyanmak için tam vakittir.
Gelecek, eğer kendimize gelip silkinirsek bizlerin olacaktır.