Sağanak bir kaç gün sürdü. Toprağı besledi. Zeytinlere iyi gelecek. Bazı toprak yolların tortularını süpürüp derelere götürdü. Sarıçay gene kırmızı bulanıktı taşıdığı alüvyonlardan. Toprağının her yerinden seramik parçalar fışkıran köyümde renkli, sırlı çömlek parçaları güneşle göz kırpmaya başlamıştır şimdi.
Çocukluğumda yağmurdan hemen sonra bu renkli parçacıkları aramaya toplamaya çıkardım. Yarısı kırılmış, kase olmuş kocaman bir testi altına biriktirirdim o sarılı yeşilli çömlek parçalarını. Ne mi yapardım? Hiç bir şey. Yalnız, kız çocukları onların en güzellerini sek sek oynarken uğur taşı yaparlardı. Geçilmesi gereken sek sek karesi hangisi ise oraya doğru fırlatırlardı uğur taşlarını, üzerine de bir öpücük kondururlardı. Belki onlara topladığım taşları hediye etmem ondandır. Uğur taşlarının istenilen yere fırlatılmasını, Orta Asya’daki atalarımızın Hıdrellez sabahı arzu edilen şeyin kuma çizilmesine benzetirim hep.
Annemin köyünde mecnun bir kız vardı. Adı Şuheda. Aslında epey yaşlı olduğunu sonradan annemden öğrendim. Kız çocuğu gibi görünürdü. O da yağmurdan sonra toprak yollarda bir şeyler aramaya çıkarmış. Ararken de şarkılar söylermiş. Şarkısında da ne aradığını söylermiş. “Çivicik, paracık, azıcık...” Aradığı, dilediği şeyi şarkısıyla dillendiren, çocuk görünümlü Şuheda isimli bu kadının bu çocuksu görünümü, giydiği elbiseler kadar söylediği şarkılardan, arzuladığı şeylerden geliyordur belki de kim bilir.
Akşam vakti Çanakkale boğazının üstündeki ışıkların, yağmurdan sonra kuzey ışıkları gibi davranmasına bakılırsa yönlerini şaşırıyorlar, şirazeleri bozuluyor gibi. Şiddetle patlayan güneş son anda bir bulut ardına gizlenip tam tepelerin üstünden batacakken son bir kez görünürse Ninem: “Gün ardına baktı yarın yağmur var” derdi. Yılların biriktirdiği bu tecrübe her zaman tutmuş olmalı ki ninem bıkmadan usanmadan her defasında derdi bunu. Ninemin yağmur bakraçları vardı. Dediğine göre yağmur suları iyi köpürür çamaşırları da iyi arındırırmış. Şifalıdır deyip bize de içirirdi . Onun kirli havadan, radyasyondan, ozon tabaksındaki delikten, Çernobil faciasından filan habersiz göçüp gitmesine seviniyorum aslında. Şimdiki gibi... distopik, apokaliptik, durumlardan endişelenip umutsuzluğa düşüp marketleri yağmalayanlardan haberi dahi olmadı. Olsaydı da umursamazdı aslında ya neyse...
Ninem yaşlandığında belinin kamburu belli olmasın diye koluna bir sepet takar içine de iki tane taş koyup öyle giderdi tarlaya. Yaşını saklardı. Misafir gelince telaşlanır pek bir hamarat olurdu. Genç yaşında eşi öldüğünden dul kalmış olan ninemin bu davranışlarını tüm köylü hep koca beklediğine yorsalar da ben dik, asil ve tumturaklı duruşundan etkilenir hatta onunla gurur duyardım. Halen de duyuyorum.
Bu defaki sağanak yağışın bana tüm bu anıları hatırlatmasına ziyadesiyle minnettarım.
Bir gün bir yerde yağmur sonrası buluşup lakabı ‘kırkık’ olan Fatma babaannem, ben ve Şuheda buluşup çivi seramik parçaları ve bozuk paralar arasak ve doyasıya kutsal yağmur sonrası kokuyu ta içimize çeksek ne güzel olurdu. Belli mi olur kim bilir belki de bir gün... Hoşça kalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 03 Eylül 2022 - 09:17
Yağmur sonrası
Sağanak bir kaç gün sürdü
YAZARLAR
03 Eylül 2022 - 09:17
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir