Evden çıkardık sabahları ve akşam gelirdik. Çok çok günde bir kez işyerine açılan bir telefon ile iletişim kurulabilirdi. O da her işletmede bu denli serbestlik olmadığından çoğu kez mümkün olmazdı. Henüz cep telefonunun olmadığı zamanlardan bahsediyorum. Hatta telefon hattı o kadar azdı ki; telefon numaraları ilk önce dört haneliydi. Öyle her evde, her işletmede telefon bulunmazdı. Evetevet, her işletmede telefon bulunmazdı. Sonraları beş haneli oldu. Artık her mahallede en az bir kişinin evin telefon vardı. Telefon hattı alabilmeniz için öyle paranız falan güvenemezdiniz. Hat yoktu ki. Sıraya girilirdi kayıt yaptırılıp. Sonra da bekle bakalım. Kaç sene beklersen artık.
Evetevet, abartmıyorum, seneler sürerdi beklemek. Hem, hat bağlanmasını beklemek seneler sürerdi de, telefon görüşmesi yapmak için beklemek ne kadar sürerdi dersiniz. Şehir içinde sorun yok, arardınız numarayı ve hat bağlanınca da konuşurdunuz, aynı bugün ki gibi. Ama ya şehirlerarası görüşmek isterseniz? İşte o biraz zaman alırdı. Öncelikle öyle direkt olarak arayamazdınız İzmir’i falan bulunduğunuz şehirden. Santral numarasını çevirirdiniz. Karşınıza çıkan görevliye hangi şehirde, hangi numarayı aradığınızı söylerdiniz. Kaydınız alınırdı ve size bağlantı kurulduğunda aranacağınız söylenirdi. Telefon kapanırdı. Bu kayıt dediğim gibi İstanbul, İzmir, Ankara arasındaysa maksimum dört saat içinde telefonunuz çalardı ve karşınızda ki görevli santral memuru kaydınızı tekrar edip teyit alır ve karşı tarafa da sizin aradığınızı iletip teyit aldıktan sonra; “görüşün lütfen” diyerek aradan çekilirdi. Başlardınız görüşmeye. Tabi ücretlendirme de ona göre. Kısa kesilirdi konuşmalar. Çabucak görüşülür ve kapatılırdı telefon. Bazen de araya santral memuru girerdi yanlışlıkla, bazen başkalarını da görüşmeye bağlardı ve istemeden “konferans” görüşme yapılırdı; “alo alov, Eskişehir çık aradan”. Yok eğer bu şehirlerden birine değil de, başka bir şehre bağlanmak istiyorsanız en az iki gün evde telefon nöbeti tutardınız.
Hele ki Yurt dışı, Almanya falan!... Yandınız, haftalarca sürerdi nöbet. Sonra beş haneye çıktı telefon numaraları ve seksenlerde de başına 1 rakamı eklenmesiyle altı haneli oldu. Artık hat bağlanmasında sıkıntı yoktu. Hatta bir evde iki hat bile vardı. Faturasını ödedikten sonra. Hem artık faturalarda o derece kabarık gelmiyordu. Telefonu olmayan işletme kalmadığı gibi artık faks cihazları da işletmelerde yer almaya, ticarette rol oynamaya başlamışlardı. İşte bu yıllarda evden sabah okula, işe dağılan ev halkı, akşam eve dönüş ile buluşana dek birbirinden bir haber yaşarlardı günü. Akşam yemeklerinde birbirlerine anlatacak birçok şeyleri olurdu. Bir gün sonrasının nasıl geçeceği üzerine de sohbetler edilirdi ki sabit bir işi olmayanın ev halkına ertesi gün için vereceği ufak tüyolar olurdu bunlar. Masum yıllardı o yıllar, insanlar üretkendi, birbirlerinin namuslarına göz dikmezlerdi. Çocuklarımız güvendeydi ve topluma emanetti. Onlar hepimizin çocuklarıydı. Organlarında hiç birimizin gözü yoktu. Irzları tehlikede değildi. Yalnız onlar mı? Ormanlarımız yanmazdı, ağaçlarımızı beton yığınları için yok etmezdik, hırslarımız uğruna vatanın kaderiyle oynamazdık. Bu topraklarda yalana ve riyakarlığa yer yoktu. Teknoloji ile birlikte bozuldu her şey. Dünya haberleşmenin kolaylaşması ile tüm insanlık için küçüldü. Uzaklar yakın oldu. Görülmezler görüldü. Duyulmazlar işitildi. Kirli hayatlar ortaya çıktı. İnsanlığın cazibe merkezi değişti. Sonunda da bu günkü yozlaşmış hayatlarla baş başa kaldık. Kalabalığın ortasında bir koca yalnızlık düştü hissemize.
Hele ki Yurt dışı, Almanya falan!... Yandınız, haftalarca sürerdi nöbet. Sonra beş haneye çıktı telefon numaraları ve seksenlerde de başına 1 rakamı eklenmesiyle altı haneli oldu. Artık hat bağlanmasında sıkıntı yoktu. Hatta bir evde iki hat bile vardı. Faturasını ödedikten sonra. Hem artık faturalarda o derece kabarık gelmiyordu. Telefonu olmayan işletme kalmadığı gibi artık faks cihazları da işletmelerde yer almaya, ticarette rol oynamaya başlamışlardı. İşte bu yıllarda evden sabah okula, işe dağılan ev halkı, akşam eve dönüş ile buluşana dek birbirinden bir haber yaşarlardı günü. Akşam yemeklerinde birbirlerine anlatacak birçok şeyleri olurdu. Bir gün sonrasının nasıl geçeceği üzerine de sohbetler edilirdi ki sabit bir işi olmayanın ev halkına ertesi gün için vereceği ufak tüyolar olurdu bunlar. Masum yıllardı o yıllar, insanlar üretkendi, birbirlerinin namuslarına göz dikmezlerdi. Çocuklarımız güvendeydi ve topluma emanetti. Onlar hepimizin çocuklarıydı. Organlarında hiç birimizin gözü yoktu. Irzları tehlikede değildi. Yalnız onlar mı? Ormanlarımız yanmazdı, ağaçlarımızı beton yığınları için yok etmezdik, hırslarımız uğruna vatanın kaderiyle oynamazdık. Bu topraklarda yalana ve riyakarlığa yer yoktu. Teknoloji ile birlikte bozuldu her şey. Dünya haberleşmenin kolaylaşması ile tüm insanlık için küçüldü. Uzaklar yakın oldu. Görülmezler görüldü. Duyulmazlar işitildi. Kirli hayatlar ortaya çıktı. İnsanlığın cazibe merkezi değişti. Sonunda da bu günkü yozlaşmış hayatlarla baş başa kaldık. Kalabalığın ortasında bir koca yalnızlık düştü hissemize.