Ülkemiz emek ve demokrasi güçlerinin örgütsüz olması yanı sıra var olan örgütlülüğün de oldukça cılız ve parçalı hali, kendilerini ilgilendiren konularda karar alma sürecine dahil olmalarının önündeki en büyük engeldir. Toplumun neredeyse %60-65’ini oluşturan emekli, işçi ve memur kitlesinin örgütsüz olması, onları etkisiz eleman durumuna düşürmektedir. Oysaki SGK Eylül 2023 verilerine göre 15.751.971 emekli, 31.985.000 işçi ve 5.052.409 kişi de memur olmak üzere toplam 52 milyonu aşan ciddi bir emekçi kitlesi mevcuttur. Böylesi bir gücün kendisi için örgütlendiğini düşündüğümüzde muazzam bir güç oluşturur değil mi?
İşçilerin sadece 2,4 milyonu yani %14,4’ü sendikalı. Memurların ise toplam yaklaşık 2 milyonu sendikalıdır. Sendikalı olan emeklilerin ise toplamı 100.000’i dahi bulmaz. Aktif olarak sendikal faaliyete katılan emeklilerin sayısı ise 5 bine bile ulaşamaz. Bu da demektir ki sendikal örgütlenmede yer alması gereken toplam 52 milyon insanın sadece 4,5 milyonu sendikalı olup 47,5 milyonu ise çeşitli vesilelerle kenarda durup olup bitenleri seyrediyor. Yaşama seyirci kalmak, yenilgiyi ve edilgenliği daha yolun başında kabullenmek demektir.
Bize göre çağdaş insan, nesnellikten ve edilgenlikten kurtulup bugünü ve yarını hakkında karar verme ve verdiği kararın yaşam bulması için çaba gösterme cesaretine sahip olabilen kişidir. Bu da yaşamda aktif özne olmayı gerektirir. Başka türlüsü kula kul olmak anlamına gelir ki bu da hakikaten acınılacak bir durum demektir. Kula kul olmayı kırmanın en doğru yol ve yöntemi ise doğrudan demokrasiyi içselleştirip bir yaşam biçimi olarak kabul etmekten geçiyor. Bunun için de başta aile yapısı olmak üzere tüm toplumsal kurumların yeniden dizaynına ihtiyaç var. Yani insanın, toplumun ve yaşamın demokratikleştirilmesine ihtiyaç var.
Türkiye toplumsal yaşamında alt alta listelenen sorunların temel kaynağı, örgütsüz bir toplum olmamızdan kaynaklanıyor. Var olan örgütlülüklerin ise statükodan yana tavır alıp ona göre mevzilenmesi işimizi daha da zorlaştırmaktadır. Gerek bu durum ve gerek ise var olan demokratik örgütlülüklerin cılız oluşu, bugün karşı karşıya olduğumuz ekonomik, politik, sosyal, kültürel ve yaşamsal diğer sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır. Demokrasi ve emek güçleri Ülkenin demokratikleşmesi ve karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm üretilmesi için “örgütsüzlük” sorununa mutlaka çözüm üretmelidir.
İşe bir yerden başlamak gerekir. Mesela kendimizden…Kendisi örgütlü olmayan, başkasını örgütleyemez tıpkı inanmayanın başkasını inandıramayacağı gibi. Öyle ise işe kendi kapımızın önünü temizlemekle başlayacağız. Her bir sorumluluk sahibi yurttaşın bulunduğu yer ve alanda örgütlenmeyi başlatması işimizi kolaylaştıracaktır. Bu minik yapılar tıpkı örülü bir ağ gibi birbiriyle iletişim ve koordinasyon içinde tüm ülkeye yayılıp toplumun tüm kılcal damarlarını oluşturmalıdır. Böylece bu kılcal damarlar vasıtasıyla taze kan ülkenin ve toplumun en ücra ve uç noktasına kadar taşınmış olacaktır.
Ülkemizdeki memur örgütlerinin emekli ve işçilerden, işçi örgütlerinin emekli ve memurlardan, emeklilerin de işçi ve memurların sorunlarından uzak ve bihaber duruşları, toplumun ezici nüfus çoğunluğunu oluşturan bu kesimlerin aslında ortak olan sorunlarına çözüm üretmeyi zorlaştırmaktadır. Öyleyse toplumun bu üç kesimi yani emekli, işçi ve memur örgütlerinin bir yandan iktidar bloku karşısında bağımsız duruş ve örgütlülüklerini geliştirip büyütmeye çalışırken diğer yandan da birbirleriyle organik dayanışma kanallarını açmaları gerekir. Ağırlıklı olarak iktidar bloku ve ona tabi oluşumlarca her yıl belirlenen asgari ücret ve ocak ayı zam artışları yukarıda belirtilen bu üç kesimin ortak tavır alış ve ortak davranışını gerekli kılmıyor mu? Bu muazzam dev gücün uyuşukluktan kurtulup kendisi için örgütlenmesi durumunda tüm dengelerin emek ve emekliden yana değişeceği gerçeğini kim görmezden gelebilir. O zaman neden sendikalarımızda örgütlenmiyoruz? Hali hazırda var olan emekli, işçi ve memur sendikaları neden bir araya gelip üst bir konfederal yapı oluşturup kendi ortak konfederasyonlarını kurmayı düşünmüyorlar? Ortak örgütlenme ve ortak mücadelenin önündeki engel nedir? Toplumsal yaşamda etkili olmak, örgütlülük gücünüzle doğru orantılı olduğunu bildiğimiz halde neden gerçekten emek ve emeklinin demokratik dünyasını yaratmak için kenarda durup tüm bu olup bitenlere seyirci kalıyoruz? Bu husustaki soruları daha da çoğaltabiliriz ama yukarıda ana hatlarıyla belirlediğimiz bu soruları hem tüm bireyler ve hem de tüm mevcut sendikaların kendi kendilerine sormalarını, konu üzerinde ayrıntılı olarak düşünüp olumlu bir karara varmaları ve bu kararı yaşama geçirmek için çaba sarf etmeye çağırıyoruz.
Daha adil, daha demokratik, daha özgürlükçü, daha müreffeh ve daha barışçıl bir toplumsal yaşam ve dünya için örgütlenelim; işçi, memur ve emekli sendikalarının ortak bir emek konfederasyonunda ortaklaşmaları için çaba sarf edelim derim.
Bir gün mutlaka…