Bu hafta sizlerle Ankara Aktivistlerimizden Sayın Avukat Ali Ersin Gür'ün bir yazısını paylaşıyorum. Kendilerine teşekkür ediyorum. Bilim insanları, milyonlarca yıllık insanlık tarihinin sadece %2-3’ünü kısmen aydınlatmış olsa da %97-98’i halen karanlığını korumaya devam ediyor. Son yıllarda başta Mezopotamya ve Mısır coğrafyalarında yapılan kazı çalışmaları insanlığın son 10-12 bin yıllık zaman dilimine tekabül eden dönemi aydınlatmaya ışık tutuyor. Ayrıca Amerika yerlilerinin aile ve yaşam biçimleri, dini ayin ve ritüelleri ile yönetsel biçimleri üzerinde yapılan araştırmalar da insanlığın gelişim süreci hakkında ciddi ipuçları sunuyor.
Son 10-12 bin yıllık insanlık tarihinin öncesini Karanlık Çağ olarak adlandırdığımızda sonrasını da sırasıyla İlkel Komünal Toplum, Köleci Toplum, Feodal Toplum, Kapitalist Toplum ve Sosyalist Toplum olarak adlandırmak genel kabul görmektedir. Halen küresel bazda egemen sistem olan Kapitalist Topluma, ne yazık ki küresel ölçekli kalıcı bir alternatif yaratılamamış olması, insanlığın hızla çürümesine yol açmaktadır. Özellikle 1917 Sovyet Devrimiyle birlikte Kapitalist Topluma alternatif olarak inşa edilmeye çalışılan Sosyalist Toplum ise Kapitalist Sistemin argümanlarıyla yani bir biçimde yine temsili demokrasi modelini kendisine temel aldığı içindir ki reelde gerçek ve kalıcı bir alternatif olmayı başaramadı. Sonuçta reel Sosyalizmin büyük bir gürültüyle çöküşü, demokrasi güçlerini ülke, bölge ve küresel bazda etkisiz eleman konumuna düşürmüştür. Bu durum bizleri yeniden düşünmeye ve yeni bir alternatif için arayışlara sevk etti.
Günümüzde ekonomisinden siyasetine, kültüründen sosyal yaşamına kadar küresel bazda yaşanan ve artık iliklerimizde hissettiğimiz krizin, özü itibariyle “Temsili ve taklidi Demokrasinin Krizi” olduğu tespitinden hareketle alternatif bir demokrasi sistemi olarak Doğrudan Demokrasi Yöntemini kendimize rehber edindik. Temsili demokrasinin bile doğru dürüst uygulanmadığı coğrafyamızda Doğrudan Demokrasi yöntemini uygulamaya kalkışmak hiç şüphe yok ki deli cesaretini gerektiriyordu ve tam da bu noktada Emekli Meclisleri Sendikası tarih sahnesine çıktı.
Şimdi insan ilişkileri, demokrasi anlayışı ve toplumsal yaşam alanlarında tamamen yepyeni bir patika açıyoruz. Yeni insan ilişkileriyle taçlandırılmış yeni demokrasi anlayışı olan doğrudan demokrasi yöntemi, sonuç olarak yeni bir toplumsal sistemi ve buna uygun yeni bir uygarlık çağının kapısını bizlere aralıyor. Bu yeni uygarlık çağını, yukarıda sıraladığımız 5 toplumsal sistemin yeni halkası olarak Demokratik Uygarlık Çağı veya Doğrudan Demokratik Toplum olarak da adlandırabiliriz.
Hiç şüphe yok ki Demokratik Uygarlık Çağı ve Doğrudan Demokratik Toplum, bizden önce kurulup tarihsel misyonunu tamamlamış olan 5 toplumsal sistemin sorunlarına çözümler üreten ve o sistemleri aşan “eşit öznelerin” toplumsal sistemidir. Bu sistemin bütün boyutlarıyla oturup uygulanabilmesi için toplumu oluşturan bireylerin özgüven ve oto kontrol mekanizmalarının oldukça gelişmiş, bilinç düzeyleri ve entelektüel kabiliyetleri yüksek, çok yönlü yeteneklere sahip yurttaşlardan oluşmasına ihtiyaç var.
Her yeni toplumsal sistem, eskinin bağrında filizlenip gelişiyor olsa da özü itibariyle yeni olan her şey son tahlilde eskinin reddi ve onun mezar kazıcısıdır. Dolayısıyla yeni Demokratik Uygarlık Çağı, kapitalist toplumun alternatifi olduğu gibi aynı zamanda reel sosyalizmin açmazlarına da çözüm üreten ve onu aşan bir öze sahiptir.
Demokratik uygarlık çağı, insanlık uygarlık tarihinin 6. Ve son halkasını oluşturuyor. Bu toplumsal yaşamda bireyin özgürlüğü ile toplumun huzuru ve refahı arasında bir denge kurulur. Burada ne birey topluma feda edilir ve ne de toplum bireye… Bu toplumsal yaşamda en yüce mahkeme insanın vicdanıdır. Bu yüzden de Doğrudan Demokratik Toplum ve Demokratik Uygarlık Çağının temelini; vicdan, adalet, dayanışma, özgürlük, barış ve demokrasi oluşturur. Bu toplumsal yaşamda insan, doğadaki tüm canlı ve cansızlarla dosttur ve üretimde kâr amacı güdülmez. Herkes yeteneği ve gücü oranında üretime katılırken, üretilen üründen de ihtiyacı kadarını alıp tüketir. Bu toplumsal yaşamda imtiyazlılara veya ötekileştirmeye yer yoktur. Burada hâkim olan şey eşitlerin demokrasisidir. Biz bu ütopyayı maddi yaşama dönüştürmek üzere yalın bir patika açıyoruz. Başarıp başaramadığımız konusunda son sözü yaşam söyleyecek çünkü en hakiki hakem hayatın kendisidir.