Demir bacaklı, tahta oturaklı sandalyeler… Her masanın etrafına dörder tane yerleştirilmiş. Arkalarına siyah yağlı boyayla yazılmış numaralar, 26-43-18-67… Numaralardan kıymetlisi hepsinin altında yazan ‘’M.Y.’’ herfleri.
Büyük ahşap kapıları vardı kahvenin, eşiğindeki beton yıllarca üstüne basıp geçen binlerce ayağın yüküyle parlamış, incelmiş, eğilmiş, bükülmüş..
Zemin kara beton, pencereler kapıyla bir örnek… Mehmet Yavuz bu istese fayans döşetemeziydi? En iyisini döşetirdi ama böylesi daha güzeldi. Camları plastik doğrama yaptırsa kaçı kaç kuruş edecekti sanki? Ama ne gerek vardı… Soğuğu geçirmezmiş, kahve dediğin soğuk olur mu? Yedek bir yandan kaynıyor, araba jantından soba tam ortada tısırdıyor camı pencereyi açasın gelir Alim Allah…
Kahveyi Porsuk Mustafa’dan devralmıştı Mehmet. O’nun zamanında da müşterisi güzeldi ama Mustafa’nın pek adam olmaya niyeti yoktu. Hava parasını denklemek için hanımının bileziklerini sattı Mehmet, anasından da bir kulplu Reşat borç aldı. Parayı tas tamam edince doğru kahveye gitti o gün. Yedeğin yanındaki masaya oturdu. Mustafa’ya iki kahve söyledi. Kahveler köpürüp masaya gelince ‘’Gel otur Mustafa,’’ dedi. ‘’Para sözleştiğimiz gibi burada,’’ deyip poşeti uzattı. ‘’İstersen say,’’ diye ekledi. Mustafa ‘’Saymaya lüzum yok,’’ diyerek poşeti aldı. Mehmet ‘’Bugün de sen çalış, yarın sabah beraber açarız, kahve bana çalışmaya başlar. Üç gün beraber çalışırız sonra sen sağ ben selamet,’’diye devam etti. Mustafa ‘’Olur, öyle de olur,’’ deyince el sıkıştılar.
Sonra üç gün birlikte çalıştılar. Dördüncü gün Mehmet, Mustafa’yı postaladı. İşler daha da tıkırında gidiyordu. Sabah erken açıyor akşam geç kapatıyordu. Müşteri iyice oturunca bir de adam tuttu yanına . Serkan da cevval çocuktu ama. Sabahtan öğlene kadar Mehmet, öğleden akşama kadar Serkan duruyordu kahvede. Akşamdan kapatana kadar da birlikte çalışıyorlardı.
Mehmet durumu biraz daha toparlamış, borçları yavaş yavaş ödemiş, kenara üç beş kuruş atmaya bile başlamıştı. Bir akşam hanımına ‘’Cebimiz biraz para görmeye başlamışken bir yer yurt edinsek iyi olmaz mı? Toprak alan yanılmazmış,’’ dedi. Hanımı zaten mazlum, uydum akıllı ‘’ Neden olmasın,’’ deyince sağa sola bakınmaya başladı Mehmet. Köye biraz uzak da olsa bir tarla buldu. Tarla boştu, içinde su da yoktu ‘’Olsun,’’ dedi. ‘’Zeytin dikeriz, tankerle sularız, ağaçlar büyüyünce rahat ederiz,’’. Tarlanın sahibiyle kahvede oturdular konuştular. Anlayışlı adamdı Kemal Amca Mehmet’in elindeki parayı peşinat saydı kalan borcuda 20 ay sıralı senet yazdı. ‘’Kefil de Serkan olsun,’’ dediler. Aslına bakarsanız nüfus cüzdanından başka kendine ait bir şeyi yok Serkan’ın ama onu da kabul etti Kemal Amca.
‘’Kahve çalışıyor, fidanlar sulanıyordu. İlk senedi ödemişti bile Mehmet. Keyfi yerindeydi ki ikinci takside üç gün kala Postacı Rıza bir zarf getirdi. Teslim alındığına dair imza istedi. Açıp kağıda baktı Mehmet, ‘’Tebligat...’’ yazıyordu. ‘’On gün…’’ yazıyordu. ‘’Tahliye…’’ yazıyordu. Yanındaki sandalyeye çöküverdi.
Telefona sarıldı, dükkan sahibini aradı Sakız Celal açtı telefonu Mehmet’in konuşmasına fırsat bile vermeden ‘’Müteahhit ile anlaştık biz Mehmetçim seninle kira kontratı yaparken tahliye taahhütnamesi de almıştık hani, zorluk çıkarmayacağını biliyorum ama ne yapalım, her şey usulünce olsun dedik,’’ diyordu. ‘’Ha aklına sakın başka bir şey gelmesin bir buçuk seneye dükkanımız bitmiş olacak, sonra senden iyi kiracı mı bulacağım. Hadi sana kolay gelsin,’’ deyip kapattı telefonu.
Mehmet Serkan’a baktı ‘’Uzat oğlum oradan tabakayı,’’ dedi. ‘’Yine olmadı,’’
Bu haftayı da Yaşar Kemal ile noktalayalım kıymetli okur;
‘’Geçti zaman, döndü devran. Tekeri dönenler övünsün.’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 22 Eylül 2022 - 12:31
Yine olmadı
Demir bacaklı, tahta oturaklı sandalyeler… Her masanın etrafına dörder tane yerleştirilmiş
YAZARLAR
22 Eylül 2022 - 12:31
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir