Akşam olunca bir hüzün çöker, ağırlık, bilmezlik. Nasıl sabah olacak? Sorun şekerin verdiği açlık ve aslında açlığı bastırmak için değil de zevk alarak yemek isteği. Anason kokusu ve ağızda bıraktığı raiya ile kalamarın harman oluşu eşliğinde dost sohbeti. Söz söze karışsın, bir güzel akşam olsun. Her akşam mı be, her akşam be.
Gün yollanmıştır artık,
Sebep ne ki; gider peşi sıra.
Gün sonlanmıştır artık,
Sebep ne ki; yeni ola. Güzel de hoş beş derken gece uzuyor ha uzuyor. Yarın ki gazeteye yazılacak yazı, Cuma günü yapılacak televizyon programına hazırlık, okunacak kitaplar larlarlar…
Evde kadın yok, İstanbul’da, çocuk orda ya, hani eve gitse akşamları… Cık, cık, cık olacak gibi değil, sıcak yemek yok, duvarlar duvarlar. Zaten gün basmış, ulan gecede mi?
Biraz araba ile dolaşma, hani karnını doyursa, belki eve gidebilir, kim bilir. Birkaç kebapçı vitrini, kokoreç, çorba belki de sıcak yemek. İyi de bunlar aile sohbetinde güzel değil mi? Ne o akşam yemeğinde esnaf lokantası, kebapçı köşesi, aç karnını doyurur gibi. Sohbet yok, gülen bir hatun desen, hani nerede, İstanbul’da dedik ya. ’’Garsonun zıkkımlansa da gitse, bizde kapatıp gitsek’’ bakışı ile akşam akşam uğraşılır mı?
Kulüp’de rakı balık? Gene mi? Her akşam, olsun ya gene de hepsinden iyidir. Hem bak yazını da yazarsın, hadi hadi nazlanma. Belki bir iki arkadaşta takılır masaya, hep öyle olmuyor mu zaten. Kaç gece tek oturup tek kalktın ki sanki.
Yok yok, doyurup boş mideyi git evine, erken yat! Erken yat mı? PÖH. Şaka mı bu? Ne zaman başardın ki yatınca uyumayı. Hadi hadi, bırak dolaşmayı, vakit geciktikçe ilaç almakta da gecikiyorsun. Bi ufak, bi kalamar, bi tekir, biraz da zeytin. Miss.
Aha işte Kulübün otoparkı, bas şu kumandaya da açılsın demir kapı, hadi be oğlum gene uzattın.
‘’Hüseyin Bey, bi küçük, kalamar,’’ yine devamını getiremedim, Hüseyin Bey baskın çıktı; ’’Tekiri ayırıyorum hemen.’’ Gitti gene deniz pisileri.
Al oğlum kalemi eline, al ve yaz bakalım. Ne mi yazacaksın, tabi ki bunları yaz, yaz ki ne emekle yazılar hazırlanıyor, ne zorluklarla bu satırlar dökülüyor kalemden kâğıda görsün okuyucu.
Sebep ne ki; gider peşi sıra.
Gün sonlanmıştır artık,
Sebep ne ki; yeni ola. Güzel de hoş beş derken gece uzuyor ha uzuyor. Yarın ki gazeteye yazılacak yazı, Cuma günü yapılacak televizyon programına hazırlık, okunacak kitaplar larlarlar…
Evde kadın yok, İstanbul’da, çocuk orda ya, hani eve gitse akşamları… Cık, cık, cık olacak gibi değil, sıcak yemek yok, duvarlar duvarlar. Zaten gün basmış, ulan gecede mi?
Biraz araba ile dolaşma, hani karnını doyursa, belki eve gidebilir, kim bilir. Birkaç kebapçı vitrini, kokoreç, çorba belki de sıcak yemek. İyi de bunlar aile sohbetinde güzel değil mi? Ne o akşam yemeğinde esnaf lokantası, kebapçı köşesi, aç karnını doyurur gibi. Sohbet yok, gülen bir hatun desen, hani nerede, İstanbul’da dedik ya. ’’Garsonun zıkkımlansa da gitse, bizde kapatıp gitsek’’ bakışı ile akşam akşam uğraşılır mı?
Kulüp’de rakı balık? Gene mi? Her akşam, olsun ya gene de hepsinden iyidir. Hem bak yazını da yazarsın, hadi hadi nazlanma. Belki bir iki arkadaşta takılır masaya, hep öyle olmuyor mu zaten. Kaç gece tek oturup tek kalktın ki sanki.
Yok yok, doyurup boş mideyi git evine, erken yat! Erken yat mı? PÖH. Şaka mı bu? Ne zaman başardın ki yatınca uyumayı. Hadi hadi, bırak dolaşmayı, vakit geciktikçe ilaç almakta da gecikiyorsun. Bi ufak, bi kalamar, bi tekir, biraz da zeytin. Miss.
Aha işte Kulübün otoparkı, bas şu kumandaya da açılsın demir kapı, hadi be oğlum gene uzattın.
‘’Hüseyin Bey, bi küçük, kalamar,’’ yine devamını getiremedim, Hüseyin Bey baskın çıktı; ’’Tekiri ayırıyorum hemen.’’ Gitti gene deniz pisileri.
Al oğlum kalemi eline, al ve yaz bakalım. Ne mi yazacaksın, tabi ki bunları yaz, yaz ki ne emekle yazılar hazırlanıyor, ne zorluklarla bu satırlar dökülüyor kalemden kâğıda görsün okuyucu.