Çanakkale merkez hariç neredeyse her yere kar yağdı. Her zamankinden soğuğuna da biz maruz kaldık. Bazen birilerini çok seversiniz, onunla birlikte bile bile bazı şeylerine de maruz kalır, tahammül edersiniz. “Yahu, ben çektim bunları zamanında. Şimdi yeni baştan gene mi?” demezsiniz. Aynı ona benzemiyor mu? Olsun. Sorunlar böyle olsun her zaman razıyız doğrusu.
Kar öncesi lodostan kalma, yosun kaplı deniz kıyısının yalnız banklarında, gelgitten sonra deniz ortasında kalan lagüne tünemiş flamingolar gibi tüneyip, gelip geçen gemileri izledim. Kimileri gemi gibi gemi. Kimileri pek biçimsiz. Böyle de gemi mi olur? Senide mi aynı tersanede yonttular? Diyesiniz geliyor bazılarına. Küçük tepe üstü bulutları, akşamcı teknelerin motor sesini dinliyorlar. Yanı başımda kendisiyle konuşan bir adam... Elinde bir olta var. Yanında da eşlikçi bir şişe. Kendi kendine konuşmak ayıp olmamalı. Hele şu zamanlarda. Bir yerlere zehri akıtmalı. Öyle değil mi? Neyse sonunda her şey dinginleşti. Şimdi deniz, deniz gibi, gemiler de gemi gibi.
Sanatçının nasıl bir zihni olur? Durmadan, seçkin formlar tercih etmeye çabalayan bir zihin, duru mu olur? Ter temiz ve dingin... Yoksa çöplerden arındırmak isterken her şeyi, tortular da içine mi birikir? Yanımdaki adam kendisiyle konuşmakla iyi ediyor. “Aşk çok karmaşık bir duygu. Bu yüzden içimizde saklı tutmamalıyız, yoksa hasta olabiliriz". Bu sözler Örümcek Adam filminden. Kimi yirminci yüzyıl Fransız dil filozoflarına göre: bize halihazırda verilmiş olan eğitim, dil ve her türlü kültür, fanatik bir futbol taraftarı gibi taraf tutmamıza yanlı olmamıza neden oluyormuş. Bu yüzden genel geçer, bilindik ve istendik şeylerle değil de imgelerle, renklerle, evrensellerle konuşmalı belki de. “İnterstellar” filmindeki gibi ancak o zaman kurtuluruz kültürün empoze ettiği ön yargılardan, dogmalardan.
Çocukken, zamanın çetelesini ilkel bir kabile reisi gibi meyvelerin olgunlaşma zamanına göre veya göçmen kuşlara göre tutardım. Ağustos ayı incirle gelir. Bizim buralara da soğuklar tahtalı güvercinleriyle birlikte düşerdi. Sığırcıklar kalabalık sürüler halinde doluşuyorsa bahçelerimize, bağlarımıza, kar çok yağardı. Antep fıstıklarının olgunlaşması demek panayır zamanı, çağla demek bahar, kanlıca mantarı da güz yağmurlarıyla birlikte taze zeytin demekti. Şimdilerde öyle karıştırır oldum ki, havadaki kar kokusunu bile duyamıyorum eskisi gibi. İnsan nerede olursa olsun, ne iş yaparsa yapsın, fabrika ayarlarını bozmamalı. Doğasıyla bağını kurmalı arada bir de olsa. Yoksa hastalanır. Örümcek Adamdaki gibi söyleyecek olursak; “Hayat çok gelgitli ve yıpratıcı. Aslımızı kaybetmemek için bağımızı kurmalı. Yoksa hasta olabiliriz.” İyi de nasıl olacak; hem kültürün empoze ettiği taraflılık durumundan muaf olup hem de bağımızı kurmak? Kim bilir belki de sır dedikleri budur. Yaşam sırrı. İrade denilen şey de burada saklı gibi görünüyor. Her zamanki gibi umudun içeriye girebileceği bir kapı aralığı bırakmayı unutmayın. Hoşça kalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 23 Ocak 2021 - 10:00
Zamanın çetelesi
Çanakkale merkez hariç neredeyse her yere kar yağdı
YAZARLAR
23 Ocak 2021 - 10:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir